Halk arasında bir laf vardır: “Kötüye bir şey olmaz.” İyiler, nedense hep erken gider bu dünyadan. Sanki dürüstlük, erdem, vicdan; birer yük, birer lanet gibi omuzlarına çöker insanın. Öte yanda, her türlü haltı yiyen, her türlü ahlaksızlığı yapan, vicdanlarını susturmuş olanlar var. Onlar ne hesap verir, ne sorgulanır, ne yargılanır, ne de cezasını çeker. Öylece yaşar, öylece ölür giderler.
Mağdurlar ise bir köşede, yüreklerinde taşıdıkları acıyla kalakalır. İntikam almak isteseler, elleri kolları bağlıdır. Sadece iç çekerler, gözyaşlarını içlerine akıtırlar, bir de beddua ederler. “Tanrı cezasını versin!” derler, çünkü ellerinden başka bir şey gelmez. İşte tam da bu yüzden vardır öbür dünya inanışı. Bu dünyada adaletin sağlanacağına olan inanç zayıfladıkça, insanlar umutlarını öte tarafa bağlar.
“Merak etmeyin,” derler, “bu dünya fani, asıl hesap öbür tarafta görülecek.” Öbür dünyada, ilahi adaletin terazisi şaşmaz, derler. Kötüler cayır cayır yanacak, ateşlerde kavrulacak. Günahları bir bir tartılacak, kıldan ince köprüden geçemeyip alevlerin içine düşecekler. O sırada iyiler, mağdurlar, ezilenler? Onlar cennette, ballar ve şaraplar akan ırmaklarda yıkanacak, zevk-ü sefa sürecek. Oh, ne güzel teselli! Bu düşünce, insanın içindeki öfkeyi, isyanı dindirmek için var. Çünkü herkes kendi intikamını almaya kalksa, dünya kaosa teslim olur. Düzen bozulur, her yer kan gölüne döner. İşte bu yüzden, “Sabret,” derler, “şükret, beterin beteri var.” Ya gözlerin görmeseydi, ya kolların olmasaydı? Sanki yaşadığın acılar, haksızlıklar yetmezmiş gibi, bir de minnettar olman beklenir.
Ama içten içe bir şüphe kemirir insanı: “Acaba?” dersin. “Gerçekten cezasını çekecekler mi?” Sol yandaki melekler günahlarını, sağ yandakiler sevaplarını yazıyor, tamam. Ama ya bu sadece bir avuntuysa? Ya öbür dünya, sadece bu dünyadaki adaletsizlikleri kabullenmemiz için uydurulmuş bir masalsa? Yapanın yanına kar mı kalacak yani?
O sırada, bu dünyada cennetlerini kurmuş olanlara bakarsın. Onlar, dillerinden ilahi adaleti, öbür dünyayı düşürmezken bu dünyada villalarda, lüks içinde, mutlu mesut yaşarlar. “E, madem öyle,” dersin, “ben de mi kötü olsam? Çalsam, çırpsam, vicdanımı sustursam, ben de mi cennetimi bu dünyada kursam?” Ama yapamazsın. Vicdanın, o ağır yük, seni durdurur. Onlar gibi olamazsın, çünkü içinde hala bir parça iyilik, bir parça umut taşırsın. Çünkü insansın.
Peki, ne yapmalı? Kısacık ömrümüzü acılar, pişmanlıklar, ezilmişliklerle mi geçirelim? Yoksa bu adaletsiz dünyaya rağmen, kendi küçük dünyamızda bir parça huzur mu arayalım? Belki de asıl mesele, adaleti ne bu dünyada ne öbür dünyada aramak. Belki asıl mesele, kendi vicdanımızla barış içinde yaşamak. Çünkü yapanın yanına kar kalsa da, sen insan olarak kalırsın. Ve belki, sadece belki bu bile yeter, diye düşünebilirsin.
Hayır. Olmaz! İtiraz etmek gerekir. Yapanın yanına kalmamalı. Bu iş, bu dünya/öbür dünya ya da yapanın yanına kalır mı/kalmaz mı meselesi değildir. Bu iş, hakkaniyet olayıdır. Herkes emeğinin ve ortaya çıkardığı değerin karşılığını eksiksizce almalı. Ceza da olsa ödül de olsa katlanmalı. Öbür tarafa günü geldiği zaman bakarız. Şimdiyi de geciktirmemek gerekir. Belki de onlara Epiktetos’un şu sözüyle seslenmek gerekir. “Bedelini ödemediğin bir şeye sahip olacağını düşünüyorsan hem haksız hem de akılsızsın.” Şu kısacık ömrümüz; ama, çünkü, yapacaktım, keşke, neyse ile mi geçsin?.. Olmaz! Hayır.
“İnsanlar geleceklerine karar vermezler. Alışkanlıklarına karar verirler. Alışkanlıkları da geleceklerine karar verir.” Matthias Alexander’ın bu özlü sözünde bütün sorunların çözümü verilmiş gibi. Yanlışlıklara, yalanlara, çıkarcılara inanma alışkanlığımızı bırakacağız. Başkaları tarafından manipüle edilme alışkanlığımızı terk edeceğiz. Özgüvenli bireyler olarak “hayır” demeyi, “orada dur” demeyi, hak ve hukuk demeyi, emeğimize sahip çıkmayı ve en önemlisi Adaleti her zaman en üst düzeyde istemeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Çünkü alışkanlıklarımız geleceğimizi belirleyecek. İyi bir gelecek istiyorsak alışkanlıklarımızı gözden geçirip bazılarını çöpe atmaya, bazılarını da içeriye almaya hazır olmalıyız.