Ne seninle, ne de sensiz diye iç geçiririz bazen...

Çok huzurlu yaşarken birden huzursuz oluruz ve sevinç ile hüzün arası keyifsizlik yaşarız...

Futbol sadece toplumsal değil evreni saran bir hastalık...

Havalara çıkıp uçuyoruz, diplere inip boğulacak gibi oluyoruz...

Amma velâkin meşin yuvarlağın ardına takılıp koşuyoruz...

Bu işe ilgisi olanlar, futbolumuzun gelişmediğini söyler dururlar.

Herkesin en fazla bildiği oyundur futbol...

Sözü alırız, göreve geldiğimizde, yetki verildiğinde ya da ilgili bir ortamda bulunup burnumuzu sokunca;

Altyapılarımızda hem tesis, hem de planlama eksikliğinden bahsederiz...

Antrenör yetersizliği dilimizden düşmez...

Antrenman programlarımız düzeysiz diyerek bir de çeşni koyarız...

En karizmatik dünyalıyı getirir, maymun eder geri yollamak için mesai yaparız...

Her şeyi görür, sözüm ona her koşulda ve hep haklı eleştiririz.

Federasyonu, kulüp yönetimlerini yerden yere vururuz...

Maddi zorluklar yaşayan, yüksek borçlanmalarla dip yapan, yok olmaya doğru giden ve hala daha para bulabilen kulüpleri koşulsuz destekleriz, her ne hikmetse onlar için ölümü bile göze alırız...

Sponsorluk ve reklam gelirlerinin ne kökünü, ne de paranın nerelere harcandığını araştırırız...

Futbolumuzda eğitim sorunu olduğunu her ortamda söyler maalesef kültürlü bir yapı ve kalıcı bir sistem oluşumu için düşünce katkısı da vermeyiz...

Dahası ileri gidip değerlerimizin tükenmesine neden olacak çirkinliklerin önünü açarız...

Futbolun sosyalleşmeye yönelik etkisinin çok kıymetli olduğunu, körü körüne bağlılığımızdan ötürü belki de, göremeyiz. Futbolun aracı bir kurum olduğu gerçeğini göz ardı ederiz...

Apaş kişilere ve kirli düşüncelere esir olan, aydınlanmayı asla düşünmeyen sadece beklentilerinin peşinde duran, taraftar gruplarının etkisinde gerçekleşen aşırılıklara kendimizi kaptırırız...

Liglerimizdeki yapısal bozuklukları, liglerde oynanan oyunun düzeyini şuralar, seminerler, sempozyumlar düzenleriz ancak olumluya çeviremeyiz...

Hakem yönetimlerinde standardı yakalayamamaktan bahsetmemiz gerekirken, farklı arayışlara girer, her hatada bahis manüplasyon gürültüleri ile çelişkili çalkantılar yaşar, yaşatırız...

Dışa bağımlı futbolumuzun olduğunu, yabancı oyuncu mezatının bağıra çağıra yapıldığını unutur, milli takımın aldığı sonuçlara küfürler yağdırırız...

Yüksek yaşlı elin oğullarını, körpecik yeteneklerimize tercih eder, temposu olmayan futbolculara "oyna oyna oynasana ulan" tezahüratı yaparız.

Evlatların yok olup gitmesine çanak tutarız...

Transfer mevsiminin hovardalıklarına alkış tutar, yalnız şöhreti kalan, fiziğini ve ruhunu yitirenlere tapınırız...

Engeç bir sezon sonra da oynadığı futbolu ıslıklar, niye alındı bu adam diye yakınırız...

İskelet kadroyu koruyamayız, gerekli yerlere iyi oyuncuları yerleştiremeyiz. Yönetimlere sallar, bilmeden kadro(lu) mühendisi ararız...

FIFA, UEFA kriterlerini yok sayan kulüpleri uyarırız, işleme tâbi tutmamız gerekenleri görmezden geliriz...

Futbolumuzun büyüklerini en kudretli ve muktedir görüp ve renklere bağlılıkla fanatizme esir düşeriz...

En baba ligimizde henüz onuncu hafta oynanırken 18 kulübün yarısında teknik direktör değişikliğinin yapıldığına şahit oluruz...

Medya'nın bize bakan yüzünü okur, sosyal medya denilen herkesin elini soktuğu alanı klavye delikanlılığıyla kullanır ve at ile it izinin karışmasına neden oluruz...

Denetlemeyi, tribünlerden sahaya yöneltilen küfürlerle eşdeğer görüp, otokontrolü de kendimize uygun tespitlerle yapıp, menfaatlerimizi en önde tutarak gerçekleştiririz.

Sonra mı?

Hakem deriz, hava yağdı, rüzgar vardı bahanelerine sığınır.

Ağlarız...

Ya da ligimizde bir sezon daha oynamayı başarı sayarız.

Güleriz...

Avrupa'da alınan bir galibiyetle ya da geçilen bir turla sevinç naraları atarız, manşetlerden de inmeyiz...

Her şeyi unutur, unutturur gelecek yılın hedefini açıklar, tutkuyla bağlı olanlara duyururuz...

Üç sezon transfer yasağı gelmiş işitilmez, konuşulmaz...

Umursanmaz da!

Öyle acılar gelir ki, tarihe damga vuran koca koca kulüplerin kapısına kilit vurulur ve unutulur hissedilmez...

"Yaşasın Futbol" diye bağırmaya devam ederiz...

Özetlersem, ne onsuz yaşayabiliriz, ne de onunla ağız tadımızı bozmadan yaşam sürdürebiliriz...

Sağlıklı ve esen kalın...