Antalya... Akdeniz’in incisi, turizmin başkenti, güneşi ve deniziyle cennetten bir köşe. Ama gelin biraz dürüst olalım…
Herkesin kafasında bir “İstanbul, İzmir, hatta Kahramanmaraş gibi değil” düşüncesi var. Evet, buralar kadar aktif fay hatlarının üzerinde değiliz belki, ama bu riskin olmadığı anlamına gelmiyor. Antalya'nın batısından geçen Fethiye-Burdur fay hattı, Girit-Rodos yayı ve denizin altındaki aktif faylar...
Çoğu gece konduvarı yapı, eski binalar, bir de hızla yükselen modern ama çoğu zaman kalitesinden şüphe duyulan o yeni binalar... Hepsi, olası bir sarsıntıya ne kadar dayanıklı? Herkes biliyor ki değiller
Sadece binalar değil sorun. Deprem sonrası toplanma alanları ne kadar yeterli? Olası bir felakette hangi yolları kullanacağız? En önemlisi, insanlarımız ne kadar bilinçli? Deprem anında ne yapacağını bilen kaç kişi var aramızda? Hepsine hayır demek zorundayız.
Güneş, deniz, eğlence… Bunlar elbette önemli. Ama olası bir felakette ayakta kalabilecek bir şehir altyapısı olmadan, ne yazık ki bu güzelliklerin hiçbir anlamı kalmıyor. Su, elektrik, iletişim... Olası bir depremde bunlar ne kadar ayakta kalabilir? Kalamaz, örneklerini gördük.
Antalya’da deprem riskinin göz ardı edilmesi, belki de en büyük eleştiriyi hak eden konu. Çünkü bu, milyonlarca insanın hayatını riske atmak demek.
Peki, ne yapmalıyız? Acilen somut adımlar atmamız gerekiyor. Yapı stokunun gözden geçirilmesi, riskli binaların bir an önce dönüştürülmesi, toplanma alanlarının belirlenmesi ve en önemlisi, halkın bilinçlendirilmesi… Ama ben bizim halkı biliyorum, bilinçsizler…
Bir felaket yaşanmadan bu gerçekle yüzleşmemiz gerekirken biz hala aynı yerimizde sayıyoruz, utanç duyuyorum ama belli edemiyorum. Antalya’nın baştan yıkılıp yeniden yapılması şart oldu!