Antalya, sadece Türkiye’nin değil, tüm Akdeniz’in parlayan turizm yıldızı, aynı zamanda modern seracılığın örnek şehirlerinden biri.

Su Uzmanı, Yazar Tecelli Sercan Sırma’nın Independent Türkçe’de yayımlanan “Kefen suyu 2T kuyumuzu mu kazıyor?” başlıklı makalesi, Antalya’nın su kaynağı olan yeraltı suyunun tarım ve turizm tarafından nasıl kullanıldığını çarpıcı bir şekilde sayılarla ortaya koyuyor. Ancak altın yumurtlayan bu iki sektör’2T olarak adlandırdığımız Tarım ve Turizm’ yumurtaları alırken tavuğun can çekiştiği gerçeğini de görmezden geliyor.

Yediğimiz Domates, Ülkemize Gelen Turist Ne Kadar Masum?

Sırma’nın belirttiği üzere; Antalya içme suyunun yüzde 90’dan fazlası yeraltı kuyularından temin ediliyor.

İl merkezinde 2,7 milyon nüfusun günlük içme ihtiyaçları bu kuyular üzerinden karşılanırken, beş yıldızlı otellerden butik pansiyonlara kadar uzanan 428 tesiste 680 bin yatak kapasitesi hizmet veriyor.

Yaz sezonunda 14 milyon turist, toplam 50 milyon geceleme yapıyor; kişi başına günlük 500 litre su tüketimi varsayıldığında bu sadece turizmde yılda 25 milyon metreküpe denk geliyor.

Bu tablo, Antalya’nın derinliklerindeki su tablasının her yıl hızla alçalmasına neden oluyor. Kuyu sondaj derinlikleri her geçen yıl 5–10 metre daha aşağı çekiliyor. Kimi bölgede kuyu sularındaki arsenik kirliliğine dair uyarılar duyulmaya başladı.

2T den biri tarımda ise durum çok daha vahim. “Vahşi Sulama”nın gerçek bedeli gün yüzüne çıkıyor. Antalya, örtü altı tarımda artık Türkiye’nin önde gelen merkezlerinden biri ve seracılık, yılın büyük bölümünde kesintisiz üretim imkânı sunuyor, ancak sulama için yeraltı suyuna güveniyor.

Tecelli Sercan Sırma’nın makalesine göre; Seralarda damla sulama yaygınlaşsa da, kuyu suyu pompalama debisi kontrolsüz kalıyor.

Kırsal kesimdeki “gri su” ve arıtılmamış tarımsal atıklar doğrudan toprağa sızıyor; Bu vahşi su kullanımı, hem gelecek içme suyu rezervlerini tehdit ediyor hem de tarımsal ürünlerin güvenilirliğini zedeliyor.

Bazı tarım ürünlerinin üretimi için kullanılan su miktarlarını sizinle paylaşayım.

"1 kg domates için 184 litre su harcamak gerekiyor. Turunçgiller yine en masumlarından sayılabilir,

1 portakal (100 gr) için 50 litre su, 1 elma (100 gr) için 70 litre su harcarsak üretiyoruz.

1 kg kırmızı et için 15 bin 455 litre (813 damacana), 1 hamburger (150 gr biftek) için 2 bin 325 litre su gerekiyor.

1 kg kahve için 21 bin litre,1 fincan kahve (7 gr) için 140 litre su tüketiyoruz. Bu su tüketim miktarları insanı yemeden, içmeden soğutuyor.

Otel işletmeleri, konforu en üst düzeye çıkarmak için su kullanıyor. Yüzme havuzları, spa tesisleri, golf sahaları ve yeşil peyzajlar büyük miktarda su gerektiriyor. Sırma’nın gözlemleri burada önem kaydediyor.

‘’Kişi başı 400–700 litre aralığında gerçekleşen günlük su tüketimi, dünya standartlarının iki ila üç katı. Turizm sektöründeki ani su talepleri, kent şebekesinde basınç dalgalanmalarına yol açarak yerleşik nüfusun şebeke suyuna ulaşımına engeller çıkarıyor. Turizm gelirleri yılda milyarlarca dolar kazandırırken, bu rafine konforun bedelini yeraltı suyunu çekerek ödemek sürdürülebilir değil. Sonrasında bu paraları kat kat ödesek bile suyumuzu yerine koyamayacağız. Kuraklığın ve iklim değişikliğinin baskısı da cabası.

Antalya’nın turizm ve tarımı, ekonomik cenderenin ağır yükünü taşıyor. Ancak bu sektörler destek görürken, Aral Gölü’ne dönüşecek bir Akdeniz sahili hayal etmek bile korkutucu. Tecelli Sercan Sırma’nın Independent makalesinden çıkan ders açıkça ’’ Yeraltı kuyularını sınırsız bir kaynak sanmak, çocuklarımıza ve torunlarımıza içilecek su bırakmamak demek.’’ Oluyor.

Zaman, sektörel rekabetle değil, havza ölçeğinde iş birliğiyle hareket etmekten geçiyor. Tarım ve turizm, artık ortak havzadaki suyu paylaşırken adil davranmak ve tasarruf etmek zorunda. Yoksa her damla, gelecek jenerasyonun hakkından çalınmış bir hırsızlık sayılacak.

Hâlâ geç kalmış sayılmayabiliriz. Sorumluluk, bugünkü kararlarımıza ve bugün attığımız adımlara bağlı. Antalya susuz kalacak kadar lüksü seçmek yerine, lüks ile sürdürülebilirliği birlikte kucaklamayı tercih edebilir. Bu, hem şehrin hem de Akdeniz’in geleceğine yapılacak en büyük yatırım olacaktır.