Diyelim ki yıllarca çalıştın didindin, emekli oldun. Kafam rahat oldu sandın. Aklında Antalya’dan ev almak vardı, sıcak hava, kuş sesleri akşam mis gibi esintide çayını yudumlayıp derin nefes almak… Ev aldın ve sonrası malum.

Markete giriyorsun, bir sepet dolduruyorsun çıkarken bir bakıyorsun ki 3 bin 4 bin TL gidivermiş. Hele ki bir şöyle meyve sebze, biraz et, biraz peynir derken insanın eli titriyor. Eksiden bu kadar mıydı diye sorup duruyor insan kendi kendine.

Sonra bir dışarı çıkayım diyorsun, arkadaşlarla sahilde bir çay içeyim. E çay olmuş 30 TL, iki kişi otursan tatlı matlı derken bir bakmışsın 500 TL gitmiş. Ayda birkaç kere yapılsa insani her türlü zorlar bu durum.

Hele bir de sağlık harcaması çıktı mı ki yaş ilerledikçe artıyor. İlaçlar, muayene derken ki özel hastaneleri katmıyor buna.

Eskiden emekli olup güneye yerleşirim hayali vardı. Şimdi o hayali bile hesaba kitaba dökmeden kuramıyorsun. Hele hele torunlar gelince, onlara bir harçlık, bir oyuncak falan derken iç cebinden çıkarıyorsun kalan son kuruşu da.

Kirada durmazsan biraz nefes alırsın biraz o da. Güzelce geçinmek dediğin öyle kolay iş değil artık bu şehirde. Her şey ateş pahası, hayat pahalı. O yüzden aklı başında, planlı programlı yaşamak şart oldu.

Her şeyi bir kenara bırakınca, o denizin kokusu, sabah serinliği akşamın kızıllığı, gökyüzündeki o güzelim bulutlar… Onlar hala bedava. Onlar da olmasa insanın içi daha çok daralıyor.