Antalya, yaz aylarının o bunaltıcı sıcaklığını geride bırakırken, kendini yavaşça sonbaharın ılık rüzgârlarına ve kısa süreli serinliklerine bırakıyor. Ancak bu hoş geçiş, beraberinde bazı sağlık risklerini de getiriyor.

Mevsim geçişlerinde ani sıcaklık değişimlerine ve kapalı ortamlarda geçirilen sürenin artmasına bağlı olarak, başta üst solunum yolu enfeksiyonları olmak üzere birçok hastalık için zemin hazırlanıyor. Antalya'nın kendine has nemli iklimi ve sonbahar-kış aylarında artan hava kirliliği de bu riskleri katlayarak artırıyor.
Antalya'da Ekim ve Kasım aylarında gündüz sıcaklıkları hâlâ ılık, hatta yer yer yazdan kalma günleri yaşatırken, akşam ve sabah saatlerindeki düşüşler oldukça belirgin olabiliyor. Bu ani ısı farkları, vücudun adaptasyon mekanizmasını zorlar. İnsanlar, gün içinde sıcak havaya aldanıp ince giysiler tercih ederken, akşam serinliğinde veya klimalı ortamlarda üşüyebiliyor. Bu durum, özellikle virüslere karşı vücut direncini düşürerek hastalıklara davetiye çıkarıyor. Soğuk hava döneminin klasik misafirleri olan nezle ve grip (influenza), bu dönemde en çok görülen hastalıkların başında geliyor. Grip, yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, kas ağrıları ve kırgınlık ile kendini göstererek daha ağır ilerleyebiliyor.
Antalya'nın kalabalık şehir yaşantısı ve kapalı turistik mekanları, hastalıkların yayılması için ideal ortamları yaratıyor. Soğuk hava, insanların kapalı ve az havalandırılan yerlerde toplanmasına neden oluyor. Bu da virüslerin hava yoluyla veya temasla bir kişiden diğerine geçişini kolaylaştırıyor. Özellikle okulların açılmasıyla birlikte çocuklar arasında başlayan viral enfeksiyonlar, kısa sürede tüm haneye yayılabiliyor. Bu bulaşma zincirini kırmanın en basit ve en etkili yolu ise kişisel hijyendir; kalabalık ortamlarda vakit geçirdikten sonra ellerin sık sık ve doğru şekilde yıkanması hayati önem taşıyor.
Alerji ve astım hastaları için de sonbahar zorlu bir dönemdir. Soğuk havalarla birlikte artan hava kirliliği (ısınma kaynaklı dumanlar) ve tozlar, alerjen hassasiyetini artırıyor. Bu durum, alerjik rinit (saman nezlesi) şikayetlerini ve astım ataklarını tetikleyebiliyor. Alerjik bünyeye sahip bireylerde, solunum yollarındaki duyarlılık arttığı için sinüzit ve bronşit gibi enfeksiyonların yerleşmesi de kolaylaşıyor.
Öte yandan, kronik rahatsızlığı olan Antalyalılar için soğuk hava daha büyük bir risk teşkil ediyor. Kalp, diyabet ve kronik böbrek hastaları başta olmak üzere, bu kişilerin bağışıklık sistemleri zayıfladığı için kış hastalıklarına yakalanma riskleri ve bu hastalıkları ağır geçirme ihtimalleri daha yüksektir. Bu risk grubundaki bireylerin soğuktan korunma ve doktor tavsiyesiyle gerekli aşıları yaptırma konusunda çok daha dikkatli olmaları gerekiyor.
Hastalıklarla mücadelede en etkili yöntem, korunmadır. Uzmanlar, özellikle risk grubunda olanlar için grip aşısının önemine vurgu yapıyor ve aşının salgın mevsimi başlamadan, ideal olarak Eylül-Kasım ayları arasında yapılması öneriliyor. Hastalık savunmasının temelini ise güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturur. Düzenli uyku, sağlıklı ve dengeli beslenme (özellikle C vitamini ve antioksidan açısından zengin gıdalar) ve fiziksel aktivite, vücut direncini artırır. Antalya'nın bereketli topraklarının sunduğu taze sebze ve meyveler, kış aylarında bağışıklık sistemini desteklemek için harika bir kaynaktır.
Son olarak, kapalı alanlarda virüs yoğunluğunu azaltmak için düzenli havalandırma çok önemlidir. Okul, ofis veya ev fark etmeksizin, gün içinde camları açarak ortamdaki havayı tazelemek, solunum yolu enfeksiyonlarının yayılma hızını önemli ölçüde düşürebilir. Eğer yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, nefes darlığı gibi ciddi belirtiler ortaya çıkarsa, bunu basit bir soğuk algınlığı olarak görmeyip, derhal bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor. Erken teşhis ve hekim kontrolünde başlanan doğru tedavi, hastalığın ağırlaşmasını ve olası hayati riskleri önlemede kilit rol oynar. Antalya'nın sıcakkanlı insanları, kışa girerken bu önlemleri alarak sağlıklı ve enerjik kalabilir...