Antalya yakıyor.
Güneş değil, kiralar.
Konyaaltı’nda denizle aranda sadece bir yol yok artık; aranda yaklaşık 35 bin lira var.
Evin kapısından girene kadar güneş yanığı değil, kira şoku geçiriyorsun.
Muratpaşa desen, “ben merkezim” diyor, 30 bin TL’ye oturuyor köşesine.
Eee, o kadar merkezde olmanın da bir bedeli var tabii…
Navigasyon bile bazen “oraya varmak için fazla paranız yok” diyor.
Aksu’nun hikayesi ayrı.
Bir zamanlar şehir dışı sayılırdı, şimdi “kompakt üst segment” olmuş.
Küçük ev, büyük kira.
Metrekare başına 310 TL ile “lüksü minyatürleştirmişler.”
Döşemealtı hâlâ makul görünmeye çalışıyor ama “makul” dediğimiz şey, artık 20 bin TL demek.
Kepez ise şehrin vicdanı.
Hâlâ “erişilebilir kira” tabelasını sökmemiş.
Ama dikkat: son üç ayda %11 zamla “ben de geliyorum” diyor.
Ucuzluk da artık nostaljiye dönüşüyor
***.
Bir dönem “Antalya’da ev mi alınır, sıcakta erir” diyenler, şimdi klima faturasıyla kirayı karıştırıyor.
Kıyı hattında kısa dönem kiralıklar, turizmin yan ürünü değil artık, doğrudan yatırım modeli.
Hatta bazı ev sahipleri, kiracı değil turist istiyor.
Çünkü “kiracı insan, turist gelir” oldu.
Yani Antalya, sadece tatil değil, ekonomik sınıf farkının panoraması.
***
Peki ne olacak?
Kıyıda yaşayanlar denizi göremeyecek, içeridekiler artık merkeze gelemeyecek.
“Sahil kenti” artık sahili göremeyenlerin kenti olacak.
***
Evet… Antalya hâlâ güzel.
Ama o güzelliğe kirayla erişmek,
neredeyse Boğaz manzaralı İstanbul hayali kadar uzaklaştı.