Bardağın kendisi boş.
Şehir son yıllarda iki şey yaşıyor:
Gökyüzü cimrileşti…
Toprak da delik deşik.
Bir yanda yağışın azalması, öbür yanda içme suyu şebekelerinin çok eskimesi ve, kaçak sondajların yeraltı suyunu emmesi…
Antalya bugün suyu kaybetmiyor; resmen bir sünger gibi sızdırıyor.
Antalya’nın su şebekesi eskimiş bir dede gibi.
Her adımda bir yerinden “tık” ediyor, “pat” ediyor, “çat” ediyor.
Normalde bir şehirde kabul edilebilir kayıp oranı on beş olmalı.
Bizde?
Bazı bölgelerde otuzun üzerinde.
Yani belediye suyu basıyor, şebeke “boşver ben içerim” deyip yutuyor.
Musluklara gelene kadar tonlarca su toprağın altına kaçıyor.
Bu tabloya bakıp “Antalya neden susuz?” diye soran varsa, artık kusura bakmasın.
Şimdi Konyaaltı bölgesinden başlanarak 30-40 yıllık borular yenilenmeye nihayet başlandı.
***
Bir de kaçak sondaj meselesi var.
Kağıt üzerinde yasak…
Sahada ise tarla, bahçe, arazi demeden kuyu açmış…
Su nasılsa bedava, hoyratça kullanıyor. Cezası var mı ?
Var ama ancak, şikayet olursa…
Onların da, çoğu bir yolunu bulup, bu şikayeti öyle yada böyle bertaraf ediyorlar.
Buralarda açılan binlerce kaçak sondajlar, yeraltı suyunu bankadaki para gibi çekiyor.
Her yıl birkaç metre düşen su seviyesi, yakında boru ucunu değil, çakıl taşı göreceğimizin habercisi.
***
Antalya’nın altında büyük bir yeraltı su deposu vardı.
Vardı…
Şimdi o depo, “son kalan bakiyenizi kontrol ediniz” uyarısı veriyor.
Bazı bölgelerde deniz suyu yeraltı suyuna karışmaya başladı.
Yani suyu çaldıkça su tuzlanıyor, kuyu kullanılmaz hale geliyor.
Hani evde musluğu açık unutursun, su boşa akar ya…
Biz şehir olarak yeraltındaki musluğu açık unutmuş gibiyiz.
Peki çözüm?
Var. Hem de öyle uzay üssü teknolojilere gerek yok.
Şebekeyi bölgelere ayırırsın; nerede kayıp var anında görürsün.
Basıncı düzenlersin; patlak durur.
Eski boruları planlı ve hızlı şekilde değiştirirsin.
Tarımda vahşi sulamayı yasaklar, damla sulamayı teşvik edersin.
Kaçak sondajın cezasını kitaplarda değil, sahada uygularsın.
Yeni binalarda yağmur suyu toplama sistemini zorunlu yaparsın.
Arıtılmış suyu parklara, çimlere, golf sahalarına verirsin.
Bu kadar net.
***
Şimdi sorarsan: “Bunların hangisi yapılıyor?”
Bazısı…
O da “su biterse yaparız” anlayışıyla.
Gerçeği söylemek gerekirse:
Antalya turizmle büyüdükçe suyla küçülüyor.
Her yeni otel, her yeni site, her yeni tarla aslında suya yazılmış bir çek.
O çekin karşılığı bugün ödenebilir…
Yarın belirsiz.
Gökyüzüne kızmak kolay.
Ama asıl sorun toprağın altındaki vicdanı kaybetmiş düzen.
Antalya’nın suyu azalmıyor…
Antalya’nın suyu kaçırıyor.
Biz de o suyu izliyoruz.
Yol yapar gibi, “nasıl olsa halledilir” rahatlığında.
Fakat suyun kaderi kader değil.
Doğru yönetilirse düzelir.
***
Antalya’nın yağışları uzun dönem verilerine göre belirgin ölçüde azaldı ve artık kuraklık riski artış gösteriyor.
Bundan sonrası tamamen bizim irademize bağlı…
Bir sabah musluğu açtığımızda su yerine “tıssss” diye bir ses duyulmasın diye.