Geçmiş Olsun İzmir’im Manisa, Hatay, Bilecik, Balıkesir, Muğla, Antalya, Trakya daha pek çok zeytinlikler ve kıyı kesimler Geçmiş Olsun.

Ama sadece İzmir’e mi, yana yerlere mi geçmiş olsun? Yoksa “akla, vicdana, vatandaşlık bilincine” mi demeliyiz bu geçmiş olsun’u?

Yine yandı ormanlar. Seferihisar’da, Menderes’te, ciğerimiz dediklerimiz. Her yıl olduğu gibi. Ve yine aynı manşetler: “Ciğerlerimiz yandı!”

Peki bu tekrarın içinde hiç mi utanmadık, hiç mi öğrenmedik, hiç mi sorgulamadık?

Sahi, bu yangınlarda yalnızca ciğerlerimiz mi yanıyor, yoksa beynimiz de mi tutuşmuş durumda?

Sınıfta Kalan Bir Toplum Bilinci…

Bizde “vatandaş olmak” hâlâ sadece kimlikte yazan bir bilgi.

Ne hakkını bilen var, ne sorumluluğunu taşıyan. Oysa vatandaşlık bir hak değil, aynı zamanda bir görevdir. Görevini yerine getirmeyen toplumlar felaketler karşısında ya edilgendir ya da yalnızca seyircidir.

Yangın çıkıyor;

İtfaiye gecikiyor, vatandaş bekliyor.

Havadan müdahale yetmiyor, herkes Twitter’dan şikâyet ediyor.

Ama sonra? Unutuluyor.

Hiç kimse “Bu neden her sene oluyor?” diye sormuyor.

Hiç kimse “Yangın söndürme filolarımız neden eksik?” demiyor.

Hiç kimse “Ben ne yapabilirim?” diye düşünmüyor.

Neden yok, sonuç ortada. Kimse sorgulamıyor.

Sadece bir şey istiyorlar: Geçsin.

Ve bir sonraki felakete kadar tekrar uyumak en rahatı.

Tepkisizlikte Maharetliyiz

Toplum olarak neredeyse refleks hâline gelmiş bir durumdayız:

Bir olay olur, biz tepki vermeyiz.

Ses çıkarmayız.

Takip etmeyiz.

Bir açıklama gelir, “tamam” deriz.

Ama sıra bize geldiğinde...

Sıra bize dokunduğunda...

Evimiz yandığında, ağacımız kesildiğinde, suyumuza zehir karıştığında, biz zoru gördüğümüzde, vb. vb.

İşte o zaman çığlık atarız, “Herkes nerede?” diye.

Hâlbuki biz o herkesin ta kendisiyiz.

Yangın yalnızca ağaçları değil, bu toplumun akli ve vicdani bağışıklık sistemini de yok ediyor. Her yıl daha az tepki veriyoruz, daha çabuk unutuyoruz, unutmak konforlu çünkü.

Hatırlamak acıtıyor.

Ve biz acıdan değil, konfordan besleniyoruz artık.

Yandaş mı Dayanışma mı?

Felaket geldiğinde, yalnız kalanlar çevresine dönüp “Nerede bu millet?” diye soruyor.

Oysa bu millet, o kişinin sessizliğinde gömülüydü zaten.

Bugün yanan Menderes yarın başka bir yer.

Bugün yanan orman, yarın anayasal hakkımız.

Bugün sustuğumuz bir çevre felaketi, yarın çocuğumuzun susuzluğu.

İnsan yalnızca kendine dokunanı savunduğunda, aslında kimseyi savunmamış olur. Çünkü adalet, dayanışma ve tepki kolektif olmadıkça bir anlam taşımaz.

Yangın çıktığında yalnızca ağaç değil, zaman da yanıyor.

Ve eğer bu toplumsal duyarsızlık sürerse, bir gün geriye ne ağaç, ne zaman, ne insan kalacak.

O yüzden artık şu soruyu dürüstçe kendimize sormalıyız;

Bu yangınlarda ciğerlerimiz mi yandı, yoksa beynimiz mi durdu?

Ve eğer beyin hâlâ yerindeyse, şimdi onunla düşünme, konuşma, sorma ve harekete geçme zamanıdır.

Geçmiş olsun İzmir, Hatay ve diğer yanan yerler.

Ama geleceğin de artık geçmiş gibi olmasın.

Kendimize gelmemiz için daha kaç yangın gerekiyor?