Bir sabah uyanıp etrafınıza bakıyorsunuz. O da ne? Her şey değişmiş. Düne dair hiçbir şey kalmamış. Bambaşka bir dünya ve yeni bir yaşam ile karşı karşıyasınız.
Dünün güçlü yöneticileri ortadan kaybolmuş. Dün inandığınız değerler yok olmuş. Sosyal statülerin, maaş gelirlerinin, gücün, iktidarın, güvenliğin, kısacası hiçbir şeyin garantisi kalmamış. Küçük, kısıtlı ama güvenli yaşamınızı elinizden alıp karşılığında tek bir şey vermişler.
Özgürlük...
Evet, özgürlük vermişler. Öylece kucağınıza bırakıp gitmişler özgürlüğü.
İyi de, özgürlük o kadar kolay bir iş mi? Sorumluluk ister, disiplin ister, çalışmak ister, binlerce belirsizlikle mücadele ister.
Çok büyük işler başarmak için alanınız vardır. Başarabilirsiniz de. Tam tersi de olabilir. Aç kalabilirsiniz örneğin. Güvenlikle ilgili sorunlarınızı da büyük oranda kendiniz çözmelisiniz. Kıyasıya rekabet ortamlarında tek başınasınız.
Bilgi ve becerileriniz yetersiz olduğundan doğru kararlar alamazsanız ya da kendinize güvenemezseniz her yanlış kararınızda özgürlükten pişmanlık duyabilirsiniz.
Başarısızlığa, yalnızlığa, açlığa sürüklenme korkusuyla kendi iradenizden vazgeçip bağımlılık ilişkileri kurabilirsiniz. Bu durumda özgürlüğünüzden vazgeçip kendi elinizle kendinizi sınırlı bir alana hapsedersiniz.
Kafesin kapısı açık olduğu halde kaçmayıp bakıcısından zahmetsiz yemek bekleyen bir aslan gibi yaşamınızı başka bireylerin kontrolü ve yönlendirmesi altında sürdürebilirsiniz.
Kafesinin kapısı açık olan aslan bekler mi? Sanmam ama koyun bekler. Doğası gereği koyunu da hoş görmek gerekir. Ancak insanın her türlü zorluğa rağmen doğası gereği o kafeste olmaması gerektiğine inanıyorum.
Bütün bunları düşünmeme neden olan ise ünlü bir yayıncı platformunda yer alan Kleo dizisi.
Dizi, 1980'lerin sonlarında Doğu Almanya'nın gizli servisi Stasi için çalışan genç ve ölümcül bir ajan olan Kleo'nun hikayesini anlatıyor. Kleo, Batı Almanya'da yaptığı bir görev sonrası örgütün ihanetiyle karşılaşır ve hapse düşer. Üç yıl sonra dünyayı ortadan ikiye ayıran Berlin Duvarı yıkılır ve siyasi suçlulara af çıkarılmasıyla serbest kalır. Komplo ile kendisini hapsettiren kişilerden intikam almaya başlar. Dizi, Doğu Almanya'nın çöküşü ve Berlin Duvarı'nın yıkılması dönemi atmosferinde geçen bir intikam ve casusluk öyküsüdür. Kleo'nun hem şiddet dolu hem de duygusal yanları işlenirken, Doğu-Batı çekişmesi, casusluk entrikaları ve sosyal politik temalar ön plandadır. Ana karakter Kleo bir yandan geçmişiyle hesaplaşırken diğer yandan yeni Berlin'de hayatta kalmaya çalışır.
Dizi, toplumsal psikoloji açısından Doğu ve Batı Almanya arasındaki bölünmüşlük, kimlik karmaşası, ihanet, travma ve intikam temaları üzerinden değerlendirilebilir.
Dizi, Doğu Almanya'ya ideolojik bağlılığı olan karakterlerin, değişen dünyada kendilerine yer bulamaması ve yaşadıkları psikolojik çatışmaları derinlemesine kurcalıyor.
Kleo karakteri, güçlü hayatta kalma ve intikam motivasyonuyla travmatik yaşantılarının (anne olma, hapse düşme, ihanet) etkisiyle şekillenen bir anti-kahraman olarak öne çıkıyor.
Kleo dizisi, toplumsal psikolojide kimlik, gruplar arası çatışma, travma sonrası davranışlar ve aidiyet kırılması gibi dinamikleri yoğun şekilde yansıtan, Berlin Duvarı sonrası Almanya'nın sosyal dönüşümüne odaklanan dramatik bir yapımdır.
Senaryo yazma çalışmalarına yoğunlaştığım bir dönemde sektörden bir arkadaşın uyarısıyla karşılaşmıştım. Sinema resim gösterme sanatıdır. Diyaloglardan önce resimler gelir. Bir resimle çok fazla şey anlatmak gerekir. Zaten filmlerden bize kalan laf kalabalığından daha çok bir duruş, bir bakış ya da tutkulu bir sarılış fotoğrafı değil midir?
Kleo, bu anlamda gerçekten çok başarılı bir yapım. En fazla dikkatimi çeken yönü anlatılan döneme, coğrafyaya ya da duygu durumuna göre renklerin kullanımındaki başarısı oldu. Müzikler, çekim açıları, mekanlar, sembolizmin sunuluşu gerçekten çok iyi.
Yine de bunlar öykünün önüne geçmemiş ve olağanüstü uyumlanarak öyküyü tamamlamış.
Aynı zamanda eğlenceli bir dil ile çoğu zaman gülerken derin düşüncelere de dalıyorsunuz.
İşte bu dizi özgürlük hakkında derin düşüncelere dalmamı sağladı. Emek verenler sağlam bir alkış tufanını hak ediyorlar.
Kleo’da Doğu Almanya’nın kısıtlanmış ama güvenli yaşamından bir anda Batı Almanya’nın güvensiz özgürlüğüne yuvarlanan karakterlerin farklı tutumlar sergileyerek hayata tutunma çabaları derinlemesine işlenmiş.
Biraz empati yapmaktan zarar gelmez. Antalya’nın tam ortasında bir büyük duvar, üzerinde kameralar ve silahlı nöbetçiler olduğunu hayal edin. Duvarın öte yanında kalmış yakınlarınızla görüşmek isterseniz yaşamınız tehlikeye giriyor. Belki seslenseniz duyulacak mesafede eski komşularınıza seslenmeye bile korkuyorsunuz.
Duvarın öbür tarafına gitmeyi aklınızdan geçirdiğinizde birilerinin aklınızı okuyup sizi hain ilan etmesi ihbar etmesi… Düşünebiliyor musunuz?
Bir de tersinden bakalım. Yıktınız duvarları. Artık özgürsünüz.
Özgürlüğün size yalnızca haklar sağladığını düşünüyorsanız yanılırsınız. Çünkü beraberinde yükümlülükler ve riskler de getirir.
Tamam, kendi yaşamınız üzerinde karar verebilirsiniz ve istediğiniz gibi hareket edebilirsiniz. Bu hakka sahipsiniz ama kendi eylemlerinizin sonuçlarını üstlenme bilinciniz ve cesaretiniz olmadan gerçek anlamda özgür değilsiniz, olamazsınız.
Kısacası, zor iştir özgür birey olmak.
Uygarlığımızın daha dün denecek kadar yakın bir zamanda Berlin Duvarı gibi bir çılgınlık halini yaratmış olması bile tek başına çok büyük bir toplumsal travma kaynağıdır.
Özgür bireyler olmanın insan doğasının zorunlu bir evresi ve akıl sahibi olan herkesin görevi olduğunu düşünüyorum.