Üniversiteye başladığımda ben ve arkadaşlarımızın tek derdi gezmek, eğlenmekti.

Gerçekten de çok güzel eğlendik, çok güzel günler geçirdik. Mükemmel bir üniversite hayatımız oldu. Dönüp geriye baktığımda son eğlenen nesil biz olabiliriz. Ne olduysa 2018 yılından sonra oldu. Ben üniversiteyi bitirmiş ve bu mesleğe adım atmıştım. O dönemlerde hatırlıyorum yavaş yavaş geçim sıkıntısı başlamıştı. Hatta o türde haber de yapıyordum. O günlerde ‘Her şey çok pahalı’ diyen kesim ve ‘Her şey yolunda’ diyen iki kesim vardı. Aradan çok değil aradan 7 yıl geçti.

Geldiğimiz noktada toplum ikiye değil 100’e bölündü. Bunları saymakla bitiremeyiz. İnsanlar artık birbirini ‘Senin sosyal medya takipçin çok, senin takipçi sayın çok az’ diye bile ayırır hale geldi. Geldiğimiz tabloya baktığımızda Türkiye bana ‘Böl, parçala, yönet’ taktiğini yaşıyormuş gibi geliyor.

Bu taktik genellikle tutuyor. Ancak benim derdim bu taktiği size anlatmak değil. Benim derdim yok olup giden mutluluklar, yok olup giden gençlik. Sık sık medyada yer alıyor ‘Evlenene şu kadar para. Bu kadar kredi.’ Ama kimse dönüp bakmıyor kaçan heveslere, yaşama arzusunun azalmasına. Kimse de demiyor ki; “Biz ne yaptık bu insanlığa.”

Özellikle genç nesilde ya zengin koca, yada kısa yoldan zengin olma isteği artarken, bizi yönetenlerin derdi hep aynı. Kendisinden olanı başından taşıyan kendisinden olmayanı ise dışlayan siyasetçiler, insanların katilidir. Parti fark etmeksizin söylüyorum. Üstüne almak isteyen alabilir. Ancak bu dünyanın sonunu siyah takım elbiseli kravatlı insanlar getirecek.

Ülkeleri, insanları, dünyayı cahil, bilimden uzak, sadece kendini düşünen zihniyetlerin güdümünde olduğu sürece bu düzenin değişmesini beklemek hayalden başka bir şey değil…