Tencere diye bir ülke varmış. Bu ülkede bir adam varmış ama nasıl gariban nasıl kimsesiz.
Adamın evinde koltuk bile yokmuş. Yer sofrasında yemek yer diğer öğünü nasıl karşılayacağını düşünürmüş. Günlerden bir gün bu adam karısıyla konuşurken, “Seni saraylarda yaşatacağım” demiş. Karısı da adama inanmayarak, “He Bey he sen yine başladın masal anlatmaya” demiş. Adam buna çok içerlenmiş ve bir yürüyüşe çıkmış. Kara kara düşünürken, karşısına yaşlı bir kadın çıkmış ve nesi olduğunu sormuş. Adam da nasıl bir durumda olduğunu anlatmış. Kadın uzun süre dinledikten sonra “Seni bir yere göndereceğim ve oradaki hiçbir şeyi sorgulamadan yap. Sonra çok zengin olacaksın” demiş.
Adam ilk başta korkmuş ama kaybedecek bir şeyi olmadığı için kabul etmiş ve yola düşmüş. Az gidiyor uz gidiyor bir ev görüyor. Korkak adımlarla eve girmiş. Evde kimse yok ama ev çok güzel. İçeriye doğru girmeye devam ediyor. O sırada beyaz elbiseli bir adamla karşılaşıyor. Adam sanki geleceğinden haberdarmış gibi bizim adamı içeriye davet ediyor. Bir bakıyor koca odada bir sürü adam var ve hepsi de beyaz elbiseli uzun sakallı. İçindeki korkuyu bastırarak usulca oturmuş.
Bu beyaz adamlar birini arıyorlarmış ve bu adamı muhtar yapmak istiyorlarmış. Bizim garibana sormuşlar ‘Sen olur musun diye?’ Bizim gariban düşünmüş ‘Ben kim muhtar olmak kim?’ Beyaz adamlar anlatmaya başlamış, “Sana yüklü miktarda maaş verilecek, saray gibi evde kalacaksın. Kimse senin sözünden çıkmayacak. İstediğin gibi at koşturacaksın.”
Bizimki de gariban ya sorgulamamış hayal kurmaya başlamış. Beyaz adamlara, eşi ile görüştükten sonra cevap vereceğini söylemiş. Beyaz adamlar kabul etmiş. Bizim gariban koşa koşa karısına gidiyor ve her şeyi anlatıyor. Karısı da yazık garibanlıktan bıkmış oda, sorgulamamış kabul etmiş.
Bizim garibana paralar yağıyor. Bizimki bunun büyüsüne kapılmış seçimi kazanmış. Beyaz adamlar memnun. Günler geçtikten sonra beyaz adamlar bizim garibanı çağırıyor ve diyor ki, “Şimdi bizim adamları da al muhtarlığa.” Bizim gariban kabul etmiş. Gariban her kabul ettiğini şeyin karşılığında daha da fazla şey kazanmış. Bizim gariban muhtar bir bakıyor bazıları var ve ona karşı çıkıyor. Gariban ne yapacağını bilmiyor ve beyaz adamlara koşuyor. Onlarda akıl veriyor, “Onları din düşmanı olmakla suçla” diye. Bizim gariban koşa koşa yapıyor. Köylüyü onlara karşı düşman ediyor. Her kafasını kaldıranı baskılıyor bizim gariban. Sonra güç zehirlenmesi yaşayan muhtar bu kez de vatandaşların mallarına el koyuyor. Herkes korkuyor, kimse ses çıkaramıyor. Bizim muhtara bu yetmiyor. Bütün köyün tapusunu üstüne alıyor.
Günler güzel güzel geçiyor ve muhtar sıkılıyor daha fazla para istiyor. Bu kez de köylülerin topraklarını satışa çıkarıyor. Bakıyor para yağıyor. Bizim muhtar her yeri satıyor. En son bir bakıyor elinde sadece kendi evi kalıyor. Bir bakıyor ki elinde avucunda hiçbir şey kalmıyor. Kimse sözünü dinlemiyor, kimse ona biat etmiyor. Bunalıma giren gariban muhtar, tekrar beyaz adamlara koşuyor. Beyaz adamlar çok mutlu, gariban sayesinde hiçbir sıkıntı ile uğraşmadan köyün hepsini almışlar. Garibana her şeyi anlatıyorlar. Bizim gariban yıkık bir şekilde çıkıp eve gidiyor. Karısına anlatıyor. Karısı korkuyor ve ilahi cümleyi söylüyor; “Hakkını yediğimiz insanların ahı çıkıyor bizden. Şimdi ne yapacağız?”
Konuşma devam ederken, kapı çalınıyor ve beyaz adamlar bizim garibanın elinde son kalan kale gibi evi elinden alıyor. Bizim gariban başladığı noktaya geri dönüyor. Garibanın karsı son noktayı koyuyor; “O muhtarlığı kabul etmeyecektik. Ne geldiyse başımıza muhtarlıktan geldi.”