Yaz geldi mi aklımıza gelen ilk şeylerden biri elbette deniz! Hele ki Antalya gibi bir cennette yaşıyorsak… Masmavi sular, altın sarısı kumsallar, hafif esen yel ve güneşin altında keyifli bir tatil… Ama işin güzel kısmı kadar ciddi bir yüzü de var… Temizlik!

Sabah erkenden Konyaaltı’na yürüyüşe çıktığınızda denizin kenarında biriken plastik şişeler, izmaritler, ambalaj atıklarıyla uğraşıyorsunuz. Bu görüntü yalnızca rahatsız edici değil, aynı zamanda da tehlikeli…

Bu görüntüler yalnızca rahatsız edici değil, aynı zamanda tehlikeli… Deniz canlıları bu atıkları yutabiliyor, sahilde oynayan çocuklar sağlıksız bir ortamda vakit geçiriyor. Peki, bunu hak ediyor muyuz?

Antalya, yalnızca biz vatandaşların değil, bana kalırsa yeryüzünün göz bebeği… Her yıl milyonlarca turist, Akdeniz’in serin sularında yüzmek için geliyor ancak gel gör ki suyun üzerinde istenmeyen o minik çöpler insanın midesini bulandırıyor. Temizlik yalnızca çevre ile ilgili değil yaşamsal bir konudur.

Yalnızca bireysel paklanma yetmez, belediyelerin de bu konuda etkin bir görev alması gerekiyor. Kumsallar düzenli olarak paklanmalı, çöp kutuları sıklaştırılmalı, uyarı göstergeleri asılmalı. Çünkü artık tatlı dille uyarılar yetmiyor.

Okullarda çevre bilinci daha küçük yaşta verilirse bu alışkanlık da nesilden nesile geçer. Bir çocuğa denizi sevdirirsen, onu kirletmemeyi de öğrenmiş olursun. Kaldı ki, doğayı korumak yalnızca yetişkinlerin görevi değil, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Bazı duyarlı vatandaşlar gönüllü olarak kıyı temizliği yapıyor, onların bu çabaları çok değerli ancak yeterli olmuyor ne yazık ki! Antalya’nın güzelliği hepimizin ortak mirasıysa onu korumak da hepimizin görevi…