Bir zamanlar maaşlarımızı elden alırdık. Her kurumda mutemet dediğimiz güvenilir kişiler olurdu. Para işlerini bu kişiler takip ederdi.

Maaş günü geldiğinde mutemetin önünde sıraya geçer; bir çizelgeye bakıp parayı tek tek sayıp elden ele vermesini beklerdik.
Bazen şu iş için üç kuruş, bu iş için iki lira kesinti yapılırdı. Kimsenin de itirazı olmazdı.
Maaşı elden alıp cüzdanımıza koyardık. Evet, yanlış okumadınız. O döneme göre hatırı sayılır miktarda olan ve bir aylık geçimimizi sağlayacak olan maaşımız cüzdanımıza rahatlıkla sığardı. Mutlu ve huzurlu bir şekilde mutemetin odasından çıkar hayata akardık. Yürüyüşümüz bile değişirdi cebimizde para olunca.
Çok da şikayetçi değildik cüzdanımıza sığan para miktarından. Şimdilerde cüzdana sığması mümkün olmayan asgari ücret ve hatta emekli maaşı bile mutlu etmiyor hiçbirimizi.
Sonra bankalar girdi devreye. Maaşlar kurumumuzun anlaştığı bankada adımıza açılan hesaba yatmaya başladı. Bir de maaş kartı verdiler. Oh ne güzel. Bir de avans hesap tanımladılar. Olmadı bir de kredi kartı verdiler. Kuruma özel uygun krediler falan…
Bankalar maaş müşterisi olmamız karşılığında verdiler de verdiler. Bol bol yeni ürün tasarladılar bizler için. O zaman, ‘ne de değerliymiş maaş müşterisi olmak’, diye aklımızdan geçmedi değil hani.
Bir zaman sonra maaşlar bir-iki gün geç yatmaya ve bazı dedikodular dolaşmaya başladı.
“Banka maaşımızı geç yatırarak bir-iki gün repo falan yapıp bizim paramızdan fazladan kar ediyormuş. (Gecelik repolar da çoook iyi getiri sağlıyordu o dönemlerde.) Maaş anlaşması yaptığı için kuruma araba almışlar. Ooo müdürle gizlice anlaşıp ona da hediyeler vermişler…”
Artık maaş promosyonu diye adı konulan paranın bankanın mı, kurumun mu yoksa bizim mi hakkımız olduğunu tartışmaya başladık toplumca.
Neyse ki, fazla kırık dökük olmadan aştık o çalkantılı dönemi. Neticede karşımızda paranın profesyoneli bankalar vardı ve para gerilimi sevmez. Maaş promosyonlarını ellerimizi ovuşturup gözlerimizi parlatacak düzeye getirdiler. “Üç yıl benden maaş alırsan sana maaşın kadar promosyon veririm. Keş para.”
Düzen böylece rayına oturdu. Artık çalışanlar maaşlarını bankadan alıp yan olanaklardan da yararlanıyorlar. Kurumlar ve bankalar nelerden yararlanıyorlar, bilmiyoruz. Tabi ki tahminlerimiz var.
Sonuçta bu bir çıkar ilişkisi. Buradaki hareketliliği gören SGK da aradan kafasını uzatıp topa girmiş. Bankalarla protokol imzalamış. Güya haklarımızı garantiye almış. Hatta hükümet bile banka promosyonlarını yükselttiğini müjdeledi bir ara. Herkes işin içinde yani.
Promosyon miktarını belirleyen bazı kriterler var. Çalışan sayısı, maaş miktarı, rekabet durumu, vs.
Örneğin ilçenizde tek banka varsa miktar düşük kalıyor. Çalışan sayısı yüksekse miktar yükseliyor.
Bazı kurumlar topyekun ihale ile promosyon belirliyor. Bazı kurumlar yerelde belirlemesine izin veriyor.
Bankalar fatura otomatik ödemesi talimatı verme, kredi kartı alma, belirli bir harcama yapma sözü istiyor. Buna karşılık düşük faizli kredi, avans hesap ve işlem ücreti almama gibi olanaklar sağlıyor.
Banka değiştirmek isteyenler promosyonun kalan miktarını geri ödeyerek geçiş yapabiliyorlar. Sizi kredi ya da başka bir ürünle bağlayıp başka bankaya geçmenizi engelleyen bankalar da var. Bir bağlayıcılık yoksa banka geçişleri kolayca e-devlet üzerinden yapılabiliyor.
Anlayacağınız, iş çok boyutlu ve çetrefilli. Biz alacağımız paraya bakalım en iyisi…
Açık kaynaklara göre en yüksek promosyon alanlar TBMM 138.000₺ ile çalışanları. İkinci 121.000₺ ile Antalya Akdeniz Üniversitesi. Ankara Üniversitesi, Harran Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi de hemen sonra geliyor.
Büyük kurumlardan TSK, Jandarma 100.000-120.000₺ arası. Emniyet 100.000₺, Sağlık çalışanları 100.000₺, MEB çalışanları da 80.000₺ civarında üç yıllık promosyon alıyor.
Gelelim Emekliye…
Bütün bankaları inceledim. 30.000₺ keş para promosyon veren yok. Maaş miktarına göre 12.000₺’ndan başlayıp 24.000₺’na kadar çıkan bir miktar söz konusu. Bunun yanında; müşteri getirirsen şu kadar, harcama yaparsan bu kadar, kredi kartı alırsan şu kadar, otomatik ödeme fatura talimatı verirsen bu kadar deyip 30.000₺ promosyon verdiklerini iddia ediyorlar. Bir de ödül diye isim koymuşlar. Harçlık desek daha iyi olur.
Peki, kriterler neydi?
En başta nicelik yani çalışan sayısı. En büyük kurumlarda toplasan 500.000 çalışan yok. Oysa emekliler -bir iddiaya göre- 12 MİLYON kişi.
Çoğunluğunun maaşları düşük. Yoksulluk, açlık sınırının çok altında. Hatta asgari(!) ücretin bile altında. Bu yüzden diğer kurumlara göre biraz aşağıda olabilir.
Bazı emeklilerin de yüksekten prim yatırıp uzun süre çalışarak emekli olduğundan çalışanlar kadar ve hatta daha fazla maaş aldığını biliyoruz.
Oysa bankalar bu grubu da görmezden gelip standart bir üst sınır belirlemişler. Dur, diyen yok. Bir dakika, diyen de yok. Emeklilerin birleşme ve bir araya gelip güç gösterme olasılığı da yok. Çoğuna göre emekliler bedava maaş alıp oksijen tüketen gereksiz varlıklar olarak görülüyor.
Bu yüzden, işte bu yüzden ülkedeki tüm emekliler ne yapıp edip bir araya gelerek ödül, harçlık gibi banka saçmalıklarına dur demek zorunda. Yoksa itilip kakılmaya devam ediliriz.