Antalya’da yaşıyoruz, bizim için cennet gibi bir yer. Mavi bayraklı kumsallar, portakal bahçeleri, yemyeşil ormanlar… Bizim kimliğimizin bir parçası durumda.
Ne yazık ki ne zaman yaz gelse yangın korkusu içimize düşüyor. O simsiyah dumanlar yükseldi mi ufuktan, yüreğimiz ağzımıza geliyor.
Gördüğümüz her yanmış ağaç gövdesi, her kül yığını, bir aileden koparılan bir fert gibi geliyor bize…
En kötüsü de insan eliyle olması canımı yakıyor. Koca orman, ekosistemi, yüzlerce yıllık emeği bir anda yok ediyor. Yangın söndürme ekiplerinin canla başla verdiği mücadeleyi izlerken bile içimiz acıyor. Onlar alevlerle boğuşurken, bizler çaresizce ekran başında içimizden dualar ederek bekliyoruz.
Yalnızca ağaçlar yanmıyor, her şeyimiz yanıyor her şeyimiz… Küçük ihmallerimiz yüzünden oluyor her şey, bir mangal ateşi, bir cam parçası, bir söndürülmemiş sigara izmariti… Felaketin adı oluyor.
Biz neden her yıl bu kâbusu yaşıyoruz? Sorun ne? Nerde yanlış yapıyoruz? Hepimizin vicdanında sorgulaması gerekiyor herkesin.
Antalya yanmasın, Türkiye yanmasın, geleceğimiz yanmasın. Yalnızca ormanlar için değil tüm canlılar için dikkat etmek gerekiyor artık. Duyarlılığı geçtim, bu yangınlara neden olabilecek her şeyi ortadan kaldırmak gerekiyor.
Doğayı korumazsak yakında su krizine uğrayacağız, artık eşik geçildi.