Öyle bir şey söyle ki, asil sessizliği bozduğuna değsin…
Son yazımdan bu yana kendinize bazı sessizlik anları hediye ettiğinizi umut ediyorum. Eğer bunu yaptıysanız yukarıda yazdığım cümlenin ne kadar derin bir anlama sahip olduğunu fark etmişsinizdir. Dünya çok gürültülü bir yer, kendimizi duymaya bile imkan tanımayacak kadar gürültülü ve her şey çok acil. Hızlı daha hızlı ve hep yetişilmesi gereken bir şeyler var… Sürekli panik durumunda yaşanan hayatlar…
Kendinize hediye ettiğiniz sessizlik anları, aslında kendinizde yaratmak istediğiniz değişimlerin başladığı anlardır. Hele bir de bu anlarda gündelik sorunları düşünmemeyi başardığınızda, hayatta daha iyi hissedeceğiniz yolları görmenin ilhamını yakalayabilirsiniz. Bu önemlidir çünkü siz kendi ilhamınızı yakalamadıkça, bilinçaltınız sizin için ne uygun görüyorsa onu yaşamaya devam edeceksiniz.
İşte kimi çevrelerde uyanış diye tabir edilen şey aslında budur. Dünyanın veya herhangi bir inancın ilkelerini fark etmek değildir uyanış; bilinçaltınızın size uyguladığı hipnozdan uyanıp, bilincinizin ipleri eline almasıdır. Farkındalıktır uyanış. Bilincin ışığını alıp onu kendi üzerinize çevirmek ise aydınlanmaktır.
Tüm çalışmalar gösteriyor ki; bilinçaltınız siz çok küçükken öğrendiği yerleşik kalıplara göre değerlendiriyor sizi. Örneğin yalnız kalmaktan korkan küçük çocukmuşsunuz gibi aksiyon alıyor hala ilişkilerinizde. Bu kalıbı anlayıp, artık o küçük çocuk olmadığınıza bilinçaltınızı ikna etmeniz gerekiyor.
Hatta daha da geri gidelim bilinçaltınızın, genlerinize kodlanmış kadim bir mekanizma olduğunu anlamalısınız. Homo sapiens yaklaşık 300.000 yıl önce gelişti, ancak yaşam tarzımız son 2000 yıla kadar önemli ölçüde değişmemişti. Yani bilinçaltımıza kodlanmış programlar sandığınızdan çok daha az modern. Hayatlarımız savaş ya da kaç gibi hayatta kalma odaklı içgüdüler ve korku gibi duygularla doluydu, her an vahşi bir hayvana yem olabilirdik. Bugün hala aynı duygulara ve içgüdülere sahibiz, bunlar artık gerçek tabiri ile hayatta kalmak için savaşmakla ilgili değil. Ancak bilinçaltımız bunu bilmiyor ve bizi en kötüsüne hazırlayan programları çalıştırıyor.
Bu programları anlamak için farkındalık; farkındalık için de ilginizi kendinize yöneltmeniz gerekiyor. İşte sessizlik anları bunu sağlıyor bizlere.
Bu meditasyon değil mi? dediğinizi duyar gibiyim. Ama bilinçli olarak öyle dememeyi tercih ediyorum. Çünkü nedense meditasyon bir türlü yapılamayan çok zor bir şeymiş gibi yer etmiş çoğunluğun bilinçaltında ya da belli bir inanç türüne aitmiş gibi hatta antin kuntin bir şeymiş gibi… O yüzden boş verin bütün kalıpları, hiçbir şey yapmadan sessice oturmakla başlayın, istemiyorsanız gözlerinizi bile kapatmayın.
Bana danışan insanlara bazen soruyorum, ‘’En son ne zaman hiçbir şey yapmadan oturdunuz?’’ şu cevabı aldığım çok oluyor ‘’Hiçbir şey yapmadan duramam ki’’. Peki, telefonda bir şeyler kaydırırken veya TV izlerken tam olarak ne yapıyorsunuz? Bu sürelerden 10 dakikayı öylece oturmaya ayıramaz mısınız? Gerçekten böyle bir 10 dakikanız yok mu? Yavaşlamaya gerçekten ihtiyacınız yok mu?
Bir sonraki adımda artık hayatımızı nasıl tasarlayacağımızdan bahsedelim istiyorum bu nedenle bu sessizlik anları konusunda uzmanlaşmanız fark yaratacaktır. Şimdi başlamak için hazır mısınız?