Türkiye’nin birçok kentinde sessiz ama etkisi büyük bir plan değişikliği furyası yaşanıyor. Yeşil alanlara sağlık ocağı, trafo, kafe, idari birim ve benzeri yapılar yerleştiriliyor. Kâğıt üzerinde “kamu yararı” deniyor; ama gerçekte olan, kamusal alanların parça parça yok edilmesi.
Bu yazı yalnız Antalya için değil;
Türkiye’deki tüm belediyelerin karşısındaki ortak tehlikeyi anlatıyor.
250 Metrekarelik Yapı, 1000 Metrekarelik Sorun
Planlarda sağlık ocakları için genellikle 200–300 metrekarelik küçük parseller görünür. “Ufak bir bina” sanılır. Fakat hiçbir belediye o binanın yaratacağı yükü tam hesaplamaz:
- Doktorlar, hemşireler, personel
- Hastalar ve yakınları
- Günlük onlarca araç
- Ambulans, sevkiyat, kargo trafiği
Bu yoğunluğu karşılayacak otopark çoğu zaman yoktur. Sonuç:
Park alanı fiilen otoparka dönüşür.
Ağaç gölgelerine araçlar girer, çimlikler çamura döner, yürüyüş yolları araç işgaline uğrar.
Yani sağlık tesisi yapılmış olur ama bir yeşil alan kaybedilir.
Trafolar da Parklara Taşınıyor
Son yıllarda birçok şehirde benzer bir eğilim var:
Trafolar parkların içine konmaya başladı.
Park; insanın nefes aldığı, çocukların güvenle oynadığı, yaşlıların dinlendiği alandır.
Trafo ise teknik bir yapıdır; hem görsel hem fiziksel risk taşır.
Bu tercihler kent planlama aklıyla değil, “uygulaması en kolay yer burası” mantığıyla alınmış kararlardır. Bu da popülizmin şehircilik üzerindeki en tehlikeli yüzüdür.
Yeşil Alan Oranları Zaten Düşük
Dünya Sağlık Örgütü, kişi başına en az 9 metrekare aktif yeşil alan önerir.
Birçok büyükşehirde bu rakam 4–6 metrekare arasında bile değildir.
Belediyeler yeşili artırması gerekirken, mevcut parkların içine yapı sıkıştırmaya başlıyor.
Her biri “küçük bir uygulama” olarak görülüyor ama toplam etki yıkıcı oluyor:
Kentin nefes boruları tek tek tıkanıyor.
Kamu Yararı mı, Popülizm Yararı mı?
Seçim dönemlerinde herkes şu cümleyi duydu:
“Her mahalleye sağlık ocağı yapacağız.”
Siyasi olarak kulağa hoş geliyor.
Ama şehircilik böyle işlemez.
Kamu yararı, bir başka kamusal alanı yok ederek sağlanamaz.
Yeşil alanı kaybettiğinizde tekrar kazanamazsınız.
Sağlık ocağını ise uygun bir yere taşımak mümkündür.
Bugün Bir Sağlık Ocağı, Yarın Bir Başkası…
İki sağlık ocağıyla, bir trafoyla başlar…
Sonra parkların içinde:
- Kafe
- Güvenlik birimi
- Depo
- Küçük idari binalar
- Sosyal tesisler
görmeye başlarız.
Bir kere emsal yaratıldı mı gerisi domino taşları gibi gelir.
Belediyeler, halkın hoşuna giden hızlı çözümler üretirken kent kimliğini yok ettiklerini fark etmiyor.
Yeşili kaybeden şehir, geleceğini kaybeder.
Son Söz: Tehlike Tüm Belediyeler İçin Geçerli
Bu yalnızca bir ilçenin, bir ilin ya da bir belediyenin sorunu değildir.
Türkiye’deki bütün yerel yönetimlerin önünde duran, sessiz ama çok tehlikeli bir gidişattır:
Yeşil alanların küçük kararlarla yok edilmesi.
Kentlerimiz betonla değil, nefesle yaşar.
Ağacı, parkı, gölgesi olmayan şehir; çocuklarına da yaşlılarına da kötülük eder.
Sağlık ocağına da, enerjiye de ihtiyaç vardır.
Ama bunların yeri parklar değil; planlı, ölçülü, kent aklıyla belirlenmiş alanlardır.
Popülizm uğruna yeşilin feda edilmesine karşı bütün belediyelerin uyanık olması gerekir.