Tuvalet için çıktığımda dışarısı çok karanlıktı. Kahvenin arkasına dolanıvermek de öyle çıkınca binanın köşesinden dönmek değildi. Çünkü Laz bakkaldan karakolun sonuna kadar bitişik nizam 6-7 tane dükkan kahve benzeri işyeri vardı.

Hepsi aynı hizada, aynı yükseklikte müşterek bir toprak damın altında gibiydi ve hepsi de ticarethane idi. Zaten burası ilçe merkezi olup birkaç lojman ve karakol dışında konut yoktu. Burası resmi binalarla ticarethanelerden ibaretti. Karayazı halkı ise bir kilometre kadar ötedeki Bayraktar Köyünde oturuyordu.

Tuvaletten döndüğümde saat 23.30’a geliyordu. Poker oynayan iki masa kalmıştı. Kahraman:

“Beyler son tur yapın, kahveyi kapatacağız” dedi.

Oyuncular biraz sonra aralarında ve kahveciyle hesaplaşıp çıktılar. Kahraman depo gibi yerdeki iki yatağı göstererek ikiniz burada yatacak dedi. Sonra da sandalyeleri karşı karşıya getirerek ortasına bir şilte serdi ve yorganları koyduktan sonra “Buyurun beyler yataklarınız hazır” dedi.

Bunlar yarım asırdan fazla bir süre sonra bugün 2024 penceresinden bakıldığı zaman çok ilkel görünebilir. Ama aslında fazla yadırganacak bir durum yoktu. Aslında elektrik, yol, su Türkiye’nin genel sorunuydu. Batıdaki köylerin de elektrik ve telefonu yoktu. Yol ve su iklim ve doğa koşulları uygun olan çok azında mevcuttu.

Karayazı’da yadırgadığımız durum ise buranın ilçe olması ama bir ilçe merkezinde dahi elektrik, su ve yolun olmamasıydı. Hatta bir tuvaleti de yoktu. Akşam ilçe dışında bulamazsınız dedikleri tuvalet de suyu ve kapısı olmayan ve hiç kimsenin uğramadığı bir barakaydı. Oysa batıda hanay evlerde tersliklerin üstünde, tek katlı evlerde bahçenin bir köşesinde her evin ilkel de olsa bir tuvaleti vardı.

Ayrıca ilçe demek çevresindeki köylere hizmet vermek, onların ihtiyaçlarını karşılamak demekti. Ama Karayazı’da ne otel ne lokanta ne de yeterli sayıda ticarethane ve esnaf vardı. Daha doğrusu burası bizim okuduğumuz Gönen Köyü kadar bile ihtiyaçlarımızı karşılayacak durumda değildi. (Ölümün Pençesinde Dört Yolcu) adlı kitabımdan

Karakalem yazınca Karayazı

Ortalık bir anda

O denli karardı ki;

Serpmek zorunda kaldılar

Üstüne AK KARI

Bu kez de gördüler ki;

Bu mürekkeple yazılandan

Daha parıltılı

Kıskançlığın kendisi bile kıskandı

Hemen eklediler yanına

Gece ile YALNIZLIĞI

Karayazı kader

Geceye kardeş yalnızlık

Kar onun maskesi dediler.

Kötü bir küfür gibi

İlenç dolu türküler gibi

Geleceğime gecelerden

Sayfalar serpiştirdiler

“Neylersin böyleymiş”

Deyip gittiler. 12.04.1965 Zorova

(Yalnızlık. Gece ve Karlar) dan