Son haftalarda Antalya’nın üstünde görünmez bir cam fanus var.
Hava ne esiyor, ne karışıyor.
Egzoz, duman, toz…
Hepsi şehrin üzerinde asılı kalmış durumda.
***
Son günlerde sabah penceresini açan herkesin fark ettiği o garip pus…
Ne sis, ne duman; ama nefesi bile ağırlaştıran bir hava.
Antalya’nın “temiz havası” artık eskisi kadar temiz değil.
Neden mi?
Aslında cevap gökyüzüyle yer arasındaki görünmez bir dengede gizli.
***
Önce şu meteorolojik meseleyi basitçe anlatalım:
Meteoroloji yetkilileri bu durumu sıcaklık terselmesi denen bir duruma bağlıyor.
Normalde sıcak hava yükselir, soğuk hava çöker; yani hava sürekli karışır, kirli olan dağılır gider.
Fakat son haftalarda işler tersine dönmüş.
Üstteki hava sıcak, alttaki soğuk olunca, bu “karışım” duruyor.
Yani Antalya’nın üzerinde görünmez bir cam fanus oluşuyor.
Egzoz gazı, soba dumanı, toz... Hepsi o fanusun içinde birikiyor.
Rüzgâr da yardım etmiyor.
Antalya’yı genelde ferahlatan deniz meltemleri bu mevsimde epey tembelleşiyor.
Hava durgun, kımıldamıyor.
Rüzgâr olmayınca kirli hava da kıpırdamıyor.
***
Sonra bir de Afrika tozları varmış.
Her yıl biraz daha sık yağıyor bu misafirler…
Uydu görüntülerinde kahverengimsi bir bulut gibi geliyorlar; Akdeniz’in üstünü kaplayarak, sonra buraya çöküyor.
Ve elbette, şehrin kendisi de işi kolaylaştırmıyor.
Antalya büyüdükçe betonlaşma arttı, doğal hava akımı bozuldu.
Asfalt, beton ve yoğun nem bir araya gelince kentsel ısı adası etkisi oluşuyor.
Yani şehir kendi sıcaklığını üretip çevresine hapsediyor.
Bu da kirliliği yukarıya taşıyacak akımları zayıflatıyor.
***
Bugünlerde hava kalitesi ölçüm cihazları “orta” düzeyi gösteriyor.
Yani kimse hemen maskesini takmak zorunda değil ama solunum sorunu olan, yaşı ilerlemiş ya da hassas bünyeliler için dikkat zamanı.
Dünya Sağlık Örgütü’nün “temiz hava” ölçütüyle kıyaslarsak, biz hâlâ kirli bir çizgideyiz.
***
Peki Ne Yapılmalı?
Antalya’nın havası kendi kendine temizlenmeyecek.
Bu şehirde nefes almak bir lüks haline gelmeden önce bazı adımlar atılmalı:
Egzoz denetimleri gerçek anlamda yapılmalı.
Trafikteki araç sayısı kadar denetim noktası yok.
Egzozu kara duman atan araç, “bir dahakine” denilerek gönderilmemeli.
Toplu taşıma güçlendirilmeli. Metro, tramvay ve elektrikli otobüs ağı genişletilmeli.
Yeşil alanlar sadece park süsü değil, nefes kaynağıdır.
Her kesilen ağacın yerine üç fidan dikmek artık bir temenni değil, zorunluluk olmalı.
İnşaat tozu ve şantiye kirliliği ciddi bir mesele. Şehirde gece gündüz süren hafriyat kamyonları denetlenmeli.
Soba, mangal, yakıt kalitesi gibi “evsel kirlilik” kaynaklarına da dikkat edilmeli. Kışın yakılan düşük kaliteli kömür, havadaki en kirli partikülleri üretir.
Belediyeler, hava kalitesi verilerini sadece web sitelerinde değil, herkese açık dijital panolarda anlık göstermeli.
Halk hangi havayı soluduğunu bilsin.
***
Antalya hâlâ güzel, hâlâ yaşanacak bir şehir.
Ama bu güzelliği korumak, yalnızca denizine değil, gökyüzüne de sahip çıkmakla mümkün.
Hava görünmez ama etkisi her şeyden görünür: solunum hastalıklarından enerji tüketimine kadar uzanır.
Bir şehir nefes alamıyorsa, orada yaşayanlar da tam anlamıyla nefes alamaz.
Antalya’nın denizi turkuaz, toprağı bereketli…
Şimdi sıra, gökyüzünü de yeniden maviye çevirmekte.