Antalya’da Siesta Saatleri Uygulanmalı mı?
“Amaç Yatmak Değil, Stratejik Geri Çekilme!”
24-25-26 Temmuz günlerinde termometreler güneşte 50li dereceleri gösterirken Antalya sıcak hava nedeniyle uyarıldı. Dışarı çıkmayın ama işe gidin dendi. Tatil edilmeyen bir günde dışarı çıkmayın uyarısı yapıldı. Çözüm önerilmedi. İşi gücü olan, dükkânını açacak olan, sanayide çırak olarak çalışan çocuk yaştaki işçiler, memurlar dershanelere, gidenler vb. düşünülmedi idari izin bile verilmedi. Yalnızca uyarıldı öğle saatlerinde çıkmayın diye.
Şimdilerde de nem oranını %90 a yaklaştı, öğle saatleri göz kapaklarını ağırlaştırmaya başladı.
Aylardan Ağustos, günlerden pazartesi haftanın ilk iş günü, saat 13.27 Antalya.
Güneş tepemizde bir nükleer reaktör gibi parlıyor. Terlik eriyor, asfalt dalga dalga. Bir kafe camına başını yaslayan adam hareketsiz… Nefes alıyor mu, belli değil. Bu sırada içimizden biri cesurca sesleniyor:
“Uyumak istiyorum ama tembel değilim!”
İşte tam burada, tam bu anda bir kavram çıkıyor karşımıza:
Siesta!
Latince “hora sexta” (altıncı saat) teriminden türeyen siesta, öğle saatlerinde kısa uyku veya dinlenme molasıdır.
Başlangıcı Roma İmparatorluğu’na dek uzanır, Akdeniz ve Latin Amerika’nın sıcak iklimlerinde günlük hayatın parçası olmuştur Anlamı? Günü ortalamak. Kendini ortalamak demektir.
Yani, ne sabahın yorgunluğundasın, ne akşamın sinirindesin. Kısaca: beynin sıcak çorbaya dönmeden, vücudu sistemden çekip format atmak demektir.
Antalya’da Siesta Uygulaması Neden Gerekiyor?
Çünkü Antalya artık tropik bir dizinin sezon finali gibi. Nem oranı %90’a çıkıyor: Tişört giyiyoruz, 5 dakika sonra sırta havlu şart oluyor. Klimalar çalışıyor, faturalar ağlıyor.
Yüzde 25 iş verimiyle, yüzde 100 sinir katsayısıyla çalışıyoruz. Bu sıcakta işe gitmek kamuya açık bir sauna seansı oluyor.
Peki bu duruma Bilim Ne Diyor?
Antalya’nın yaz ayları, yüksek sıcaklık ve nem oranlarıyla biliniyor. Ekolog, Orman Mühendisi, İklim ve çevre araştırmacısı Prof. Dr. Tuncay Neyi̇şçi’ye göre, şehirde yaz döneminde iş verimi ciddi oranda düşüyor ve aşırı sıcaklar halk sağlığını tehdit ediyor. Bu tablo, siesta uygulamasını yeniden tartışmaya açıyor.
Saygılarımızla, Prof. Dr. Tuncay Neyişçi'nin verilerine kulak verelim.
‘’4 saatlik öğle siestası = Günlük 1 milyon kWh tasarruf, yani bu sadece “göz kapatmak” değil, bir karbon ayak izi detoksu.’’ Diyor ve Siesta Antalya’ya yakışacak diye düşündürtüyor.
Antalya’da Sıcaklıklar Rekor Kırarken...
29 Temmuz: 33°C, nem %94, UV indeksi 0 (güneşin bile pes ettiği gün)
30 Temmuz: 36°C, gece 29°C, yağış yok, rüzgar minimal
31 Temmuz: 35°C, hissedilen sıcaklık 42°C’ye yakın
1 Ağustos: 37°C, nem %80, gölgede bile terleten hava
Bu tablo, sadece meteorolojik değil, sosyolojik bir kriz.
Elektrik Yükü Patladı, Klimalar 24 saat çalışıyor. Elektrik tüketimi zirve yaptı. Şehirde bazı bölgelerde voltaj düşüşleri yaşanıyor. Yaşlılar, çocuklar, kronik hastalar için bu sıcaklıklar ölümcül olabilirken, iş yerleri hâlâ tam mesai. Hastanelerde sıcak çarpması vakalarında artış var, açık alanda çalışanlar için koruyucu önlem yok.
Antalya halkı kendi çözümünü kendi buluyor: AVM’lerde serinleme, gece sahil yürüyüşleri, sosyal medyada “klima dayanışması” grupları. Ama bu bireysel çabalar sistemik bir çözümün yerini tutamaz.
Yerel yönetimler sadece uyarı yapmakla yetinmemeli, esnek çalışma saatleri, kamuya açık serinleme alanları gibi somut adımlar atılmalı. Antalya’nın sıcağı artık sadece bir yaz klasiği değil; bir kriz çağrısı.
Bu mesele iklim krizi ve insan sağlığıyla doğrudan ilgili.İklim değiştiyse, yaşam biçimimiz de değişmeli.
“Gece açık AVM”, “Gece vardiyalı plaj kütüphanesi”, “Gece yürüyen turizm” artık ütopya değil, klimalı gerçekliğimiz.
Dünyada Başkaları Ne Yapıyor bir bakalım mı?
İspanya? Siestasıyla meşhur. Meksika? Uyumayanı ayıpl…
[14:08, 02.08.2025] Yeşim Ertan TRT: ALANYA’DAN ANTALYA’YA RENKLİ BİR SANAT BULUŞMASI!
“Yeni Alanyalılar” Sanatçılar Platformu Artconcept Fuarı’na Damga Vurdu
Geçtiğimiz günlerde Antalya Cam Piramit’te düzenlenen Artconcept Çağdaş Sanat Fuarı, farklı coğrafyalardan gelen sanatçılarla çok kültürlü bir buluşmaya sahne oldu. “Yeni Alanyalılar” adıyla bir araya gelen göçmen sanatçılar, resimden seramiğe, metal heykelden ahşap yakma sanatına kadar uzanan 32 farklı eserle fuarda yer aldı.
Farklı köklerden ama aynı duygudan beslenen sanatçılar, Alanya’ya yerleşerek Türkiye’yi ikinci vatanı kabul eden isimlerden oluşuyor. Bu çok kültürlü sanat kolektifi, yalnızca estetik değil, birlikte yaşam kültürüne dair güçlü bir mesaj da verdi.
Katılımcı Sanatçılar:
Niyaz Hajimaghsoody (İran asıllı, yağlı boya çalışmalarıyla)
Anna Naeini (İran asıllı ressam)
Shadan Alahyari (İran asıllı, çağdaş renk kompozisyonlarıyla dikkat çekti)
İrina Bragaru (Moldova asıllı ressam, akrilik eserleriyle beğeni topladı)
Olesya Gonserovskaya (Rus asıllı, sulu boya işlerinde doğa temaları öne çıktı)
Taisiya Korotkova (Rus asıllı ressam)
Yulia Mamontova (Rus asıllı sanatçı, ahşap yakma tekniğiyle ilgi gördü)
Büşra Şahin Korkmaz (Türkiye doğumlu ressam, soyut çalışmalarıyla yer aldı)
Mustafa Oktay (Metal heykel sanatçısı, platformun küratörlüğünü de üstlendi)
Birlikte Yaşamanın Estetik Hali
Yeni Alanyalılar platformunun Antalya’ya taşıdığı bu renkli seçki, sadece sanatla değil, farklı kültürlerin birbirine nasıl ilham verebileceğiyle de ilgiliydi. Metal, toprak, boya ve çizgilerin ötesinde; ortak hafıza, yeni bir yurttaşlık ve sanatla kurulmuş dostluklar vardı.
Platformun sözcülerinden , Uluslararası Kültür Sanat Göç Ve Uyum Derneği Üyesi, Sanatçı Mustafa Oktay, çalışmanın temel amacını şu sözlerle özetledi:
“Birlikte yaşamak ve üretmek istiyoruz. Farklı ülkelerden gelen dostlarımız artık bu topraklarda yaşıyor, sanat da bunu görünür kılıyor. Sanatla kaynaşıyoruz, kaynaştırıyoruz.”