Antalya’nın malum kavurucu sıcaklarından kaçmak gerekiyor. Asfalttan gelen o dalga dalga sıcak hava yükseliyor, gölgeler bile buhar olup uçacak ha o derece sıcak ortam bu aralar.
İnsan kendini o iğrenç betondan kurtarıp nefes alacak bir yere atmak istiyor ya hani… İşte o an aklıma sürekli olarak şu hayal gelir: Bol yeşillik, serin bir dere kenarı ağaçların altında tatlı tatlı uyumak.
Sabah erkenden hazırlanıp şöyle Torosların eteklerine belki de gizli kalmış bir yerine yola çıkıyorsun. Yanında bir kilim, bir termos soğuksu ya da çay, biraz meyve.
Güneş daha tepede değil ha kuşlar öyle güzel güzel ötüyor. Vardığın yerde bir dere şırıl şırıl akıyor. Su öyle berrak ki taşları görebiliyorsun, kenarında gövdeleri kalın dallar… Geniş çınar ağaçları!
Kilim seriliyor, gölgelerle desen desen olmuş çimenlere. Ayakkabıları fırlatıp ayakları serin toprağa değindiriyorsun. Sonra dereye yavaş yavaş ayağını sokup suyun soğukluğunu hissediyorsun. Hani o ilk temas var ya, insanın içini ferahlatan…
Sonra sırt üstü uzanıyorsun kilime ve dalları görüyorsun, yaprakların arasındaki gün ışıkları sanki birer yıldız gibi…
Şöyle güzel bir yel esiyor. Yapraklar fısıldaşıyor, kuşlar arada bir ses veriyor. Şehir gürültüsü yok. Telefonlar kapalı yalnızca kendiniz ve doğa mis gibi valla. Biraz da kestirince orada dinç olur insan.
Uyanınca suyla şöyle serin serin yıkarsın yüzünü, termostan çayı ya da suyu doldurup bir dilim karpuzla birlikte dinle dinle ikisini bir bitirirsin. Düşündükçe insan mutlu oluyor. Arkadaşların varsa yanında her konuda konuşarak günü geçirmek belki de kitap okumak. Bakın hayal ettikçe içimi huzur kaplıyor.
Keşke fırsat olsa da kaçabilsek böyle güzel yerlere… Sıcaktan bunaldık be arkadaş…