Merhaba,

Bir önceki köşe yazımda hatırlarsanız Güneşin solduğu bir ülke İran başlığını kullandım. Çünkü 1979 yılına kadar bayrağında haşmetli duruşuyla bir aslan ve ardında kocaman güneş olan İran, sinsi sinsi yaklaşan molla rejimi baskısının altına girip, yaşamaya başlayana kadar. Yeni bayrakta ise Pers imparatorluğunun güç simgeleri ortadan kaldırılmış yerine molla rejiminin yeni bayrağı karmaşık bir sembolizmle, yeni düzenle dayatılmış bu köklü medeniyete…

M.Ö. 6. Yüzyılda Büyük Kiros tarafından kurulan Ahameniş İmparatorluğu tarihteki ilk Pers devleti olup, Büyük Kiros tarihe fethettiği topraklarda ki insanların gönüllerince yaşayıp ibadet etmesine izin veren tüm zamanların en hayırsever hükümdarı olarak geçmiştir. Tarihin ilk süper gücü olarak bilinen Pers’ler İran’dan Avrupa’ya, Mıısır’a, Hindistan’a uzanan dünyanın ilk gerçek imparatorluğunu inşa etmişler.

Size hemen her yerde bulabileceğiniz bu ansiklopedik sözcükleri neden mi yazdım? Başka bir ülkeye gittiğinizde, doğasından tarihine merak edenler bilirler ki geçmiş medeniyetlerin bıraktığı izleri görmek istersiniz. Bende Türkiye Tebriz yolcuğum öncesi nereleri gezmem gerekli diye küçük bir araştırma yaptım. Bir arkeoloji aşığı olarak İran’ın Tebriz şehrinde bulunan ve ikinci büyük arkeoloji müzesi olan Azerbaycan Müzesi’ni ziyaret ettim. Dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun izlerini görmek için o azametli kapıdan içeriye girdiğimde ki heyecanımı sizlere anlatamam. Yaklaşık 200 yıl süren bir imparatorluktan günümüze kalan değerleri yakından görmek!

Büyük kapıdan iki aslan heykelinin korumasıyla içeriye girdim. Turist olduğunuzu anlayınca biraz katmerli olan rakamlarla alınan bilet sonrası üç katlı müzenin sadece iki katını gezme izniyle tarihin içinde yol aldım. Heykellerin olduğu alt kat ne yazık ki kapalıydı kimi tadilat dedi kimi hiç bir şey söylemedi. Bana kalırsa molla baskısı yüzünden, düşünsenize heykel ve molla zihniyeti ki aykırı durum. Çünkü İsfahan’da da duvarlardaki resimler kazınmış ve heykeller kırılmış, bunu daha sonra yazacağım sizlere. Müzelerin içinde hep görevliler var, hatta devrim muhafızları da! Devrim muhafızlarının bazı kadın çalışanları şalınız biraz omzunuza düşünce sizi uyarırken kimi güler yüzle ülkemize hoş geldiniz diyor.

Müzede bulunan Selçuklu, Safevi, Kaçarlar, Karakoyunlular ve Akkoyunlular dönemlerine ait eserler bir yanıyla da İran’da Türk sanatı ve tarihine şahitlik ediyorlar. Müzenin önemli eserlerinden biri 18 ve 25 yaşındaki bir erkek ve bir kadının iskeleti. 3200 yıl öncesine ait olan bu iskeletler aynı zamanda Tebriz tarihine şahitlik ediyor.

Antalya Arkeoloji Müzesi’nin ve yeni hayatımıza giren Nekropol Müzesi’nin içinde barındırdığı, gözleri kamaştıran eserleri bildiğim ve Azerbaycan Müzesi’ni de tıpkı bizim müzeler gibi düşündüğümden olsa gerek biraz hayal kırıklığına uğradım doğrusu. Arkeoloji müzesinin içinde daha çok İslam dönemi eserlerinin olması dikkatimi çekti. Duvarlar çerçevelenmiş ve Arapça harflerle yazılıp süslenmiş eserlerle doluyken alçı, mermer ve topraktan yapılan silindir şeklinde ki mühürler üzerlerinde ki figürlerle bir sanat harikasıydı.

Maddi kalıntılar aracılığıyla antik ve yakın dönem insan geçmişini inceleyen arkeoloji, 200 yıllık bir hükümdarlığın ancak birazını, şu an yaşadığı rejim yüzünden insanlarla paylaşmıyor, paylaşmıyor desem yeridir. Bu sözümün doğruluğunu İsfahan kültürel miraslarını izlerken daha da iyi anladım. Rejim değişikliğinin olduğu gece ve sonrasında heykelleri, sanat eserlerini yok eden bir sistem çökmüş İran’ın üstüne. Ama emin olun bu çökenler İran halkı değil. Şu an bizimde buna yakın bir göç yolu üzerinde olduğumuzu hepiniz biliyorsunuz. Sessiz istila yüzünden kendi huzurunu, kültürünü ve tüm değerlerini rejimle kaybeden İran Halkı kendi mücadelesine hala devam ediyor ve edeceğine inancımla.

İran anlat anlat bitmez bir yer benim için. Tebriz’de Ankara havası, İsfahan’da Antalya havasını yaşadım. Büyük Kiros’un topraklarında yürüdüm. Devasa güneşi ardıma aldım, aslanı yanıma… İran’ın muhteşem lezzetlerini ve sıra beklenen lokantalarını yazacağım daha size ve oradan İsfahan’ı…

Müthiş bir coğrafyada, altın gibi güneş, atlas gibi denizle dağların gölgesinde huzurla yaşanan günlerimiz olsun. Binlerce yıllık kültürümüze sahip çıkalım. Atatürk’e bize verdiği tüm özgürlükler adına sonsuz teşekkürlerimle.

İran halkının yaşadığı bu zor günlerin bitmesi ve savaşın bitip barışın gelmesi dileğimle.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…