"Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel şehridir."

Mustafa Kemal Atatürk böyle diyordu.

O zamanlar Antalya neydi?

Masmavi denizi vardı.

Yeşil dağları vardı.

Toroslardan Akdeniz’e uzanırdı gönlünce…

Cennetten bir yerdi.

Şimdi?

Şimdi ”Betonya”.

Her yer beton.

Her yer şantiye.

Sahilden itibaren binalar yükseliyor,

Masmavi Akdeniz yerine…

Trafik mi? Sıkıştı.

Açılan yollar yetersiz kalıyor sürekli.

Nüfus mu ? Aşırı artıyor.

Altyapı yetersiz kalıyor.

Deniz mi? Eski berraklığı gitti.

Yeşil mi? Gri beton oldu.

Eskiden "Antalya’nın mor üzümü" türküsü herkesin dilindeydi

Şimdi üzümün tadını bile unuttuk.

Şehir büyüdü mü? Hayır.

Dar bir alana sıkıştı kaldı.

“Antalya’dan bakan gözler”, cenneti değil, gökdelenleri görüyor artık.

Turizm merkeziydi, kültür merkeziydi, doğanın kucağında bir şehirdi.

Şimdi kıyılardaki yüksek beton yığını oldu.

Denizi eskiden uzaktan bile görürdük.

Şimdi binaların arasından ancak görebiliyoruz.

Ama hâlâ bir şansımız var.

Altyapıyı güçlendirebiliriz.

Yeşili hala koruyabiliriz.

Denizimizi hala temiz tutabiliriz.

Antalya’yı yeniden cennet yapabiliriz.

Yoksa…

Sadece bir türkü kalacak geriye:

"Antalya’nın mor üzümü, neredesin ey güzel şehir?"