Haftalık ağız dalaşından bizler bıktık usandık. Maalesef futbolumuzun çirkin yüzleri ve rantçıları ekmek yemeye, çorba içmeye devam ediyor.
Televizyonlar, Gazeteler, Kulüpler, Stadyumlar, Salonlar işgal altında. Özellikle topun çevresine çöreklenen pis insanlar futbolu kirletiyorlar. Her alanda üstat ilan edilen, futbolculukta, hakemlikte, yorumculukta, yazarlıkta sahneyi, mikrofonu, düdüğü, kalemi kimseye bırakmıyorlar.
Futbol dünyanın en sevilen oyunu… Milyarlarca insan, meşin yuvarlağın sihrine kaptırmış kendini, ardına takılmış koşturuyor…
Ülkemiz insanı da hastalık derecesinde tutkulu futbola… Cicili bicili renklere, her ülkeden, her ırktan bize misafir olan sporculara aşığız. Kendi çocuğumuza, gencimize de önem veriyormuş gibi yapıyoruz.
Sözüm ona her kesimden futbolcuya lig düzenliyoruz, onlar için tesis yapıyoruz. Antrenör koyuyoruz başlarına, antrenman programları uyguluyor, uygulatıyoruz. Seviyeli, seviyesiz kesimden, seyredeni de çok fazla futbolumuzun…
Fakat!
Birşeylerin doğru yapılmadığı kesin… En önemli eksikliğin hem insanımızın, hem de futbolumuzun eğitiminde olduğunu düşünüyorum. Her ünitesiyle iyi yönetilmiyor futbolumuz. Futbolun en üst kurulları da, yöneticileri de, hakemleri de, antrenörleri de futbolumuzu alanlarıyla ilgili iyi yönetemiyor.
Öncelikli olarak vurgulamak zorundayım. Eğitimle ilgili yapılması gerekenleri göz ardı ediyoruz. Etik değerler yok hükmünde… Ne yönetici, ne antrenör, ne hakem, ne sporcu, ne de futbola gönül veren kitleler eğitimden nasip alıyor. Futbolun sportif, kültürel ve sosyal bir etkinlik olduğu unutuluyor.
Günlük yaşıyoruz, haftalık sonuçlarla hopluyor, zıplıyoruz, Sezonluk başarılarla herkesi avutuyor, kendimizi aldatıyoruz. “Takım ve Oyuncu” önemli bizler için…
Bir de ligimizde kazanılacak “Şampiyonluk”
Yönetici, Antrenör, Antrenman kalitesi, Tesisleşme, Altyapı çalışmaları ve benzeri konular dikkate değer bulunmuyor. Varımız yoğumuz sarılı lacivertli, kırmızılı, siyahlı, beyazlı formalar… Evimize götüreceğimiz suyu bile unutuyoruz.
Vazgeçilmezlerimiz de traşlı, traşsız, saçlı, saçsız futbolcular… Vallahi onları seyrederken yavrumuzu bile hatırlamıyoruz. İcardi, Rafa, Dzeko diye başlıyor konuşmalarına henüz ağzı laf yapmaya başlayan evlatlarımız. Onların hareketleri, maskeleri taklit ediliyor.
Yıllar önce de böyleydi, Amokachi, Hagi, Alex diyordu o günün tutkunları. Aralara Rıdvan, Oğuz, Aykut, Tanju, Hakan, Arif, Metin, Ali, Feyyaz’ı sokuştururlardı. Lefter Küçükandonyadis, Can Bartu, Metin Oktay, Turgay Şeren, Recep Adanır, Şükrü Gülesin gibi rol modeller, kılavuzlar, kaptanlar çoktan unutuldu gitti.
Baba Hakkı Yeten’imizi, Gündüz Kılıç hocamızı, Uçan kaleci Cihat Arman’ımızı hatırlayanımız bir elin parmak sayısını geçmiyor artık! Nostalji yapıp tatmin yaşamak değil amacım…
Renklere sevdalı olma evresi bitti, level atladık renklerin savaşına doğru yol alıyoruz. Ülke sathına da yayıyoruz. Demokrat partililerle Cumhuriyet Halk partililer böyle düşman oldular birbirlerine…
Sünni-Alevi ayırımı benzer kavgalarla çıkartıldı… Solcu, sağcı çatışmaları da kışkırtanlar tarafından basit ayak oyunlarıyla provoke edildi. Kavgayı tüm spor branşlarına yaymak için çabalıyoruz.
Sağduyulu ve dürüst olma hali yaşamımızdan ötelendi. Hoşgörülü insanın azaldığını her alanda görüyoruz. Öylesine bir girdaba doğru sürükleniyoruz ki!
Birkaç sezondur maçlarda büyük olaylar yaşanıyor. Hakem dövülüyor. Takımlar sahadan çekiliyor. Salon ya da stadyumda tribünler boşaltılıp maçın devam etmesi sağlanıyor.
Dünyanın her yerinde spor müsabakaları oynanmakta, yönetilmekte, izlenmekte… Binde bire çirkinlik duyuyor ya da görüyoruz. Neden bizde böyle diye kendimizi sorgulamalıyız?
Yüzleşemiyoruz kendimizle. Hep hatayı karşıdakinde arıyor ve rakibimize “aslında hasmımıza hatta düşmanımıza” fatura ediyoruz. Kazanmak için her şeyi mubah sayıyoruz. Her değişik yönteme, hoş olmayan yollara başvuruyoruz…
Basketbolda derbi oynanıyor, seyirci taşkınlığı nedeni ile maç duruyor. Seyircinin bir bölümü salon dışına çıkarılıyor. Maçın tamamlanması gece yarısını buluyor!
Antalyaspor’un şöhretli teknik direktörü, göreve geldiğinde “artık bir başka kişiyi göreceksiniz” dediği halde fabrika ayarlarına dönüyor. Sahadan atılıyor.
Yarınlarda daha neler neler olacak bakalım diye mırıldanarak yine derin futbol uykumuza dalıyoruz. Dünü unutuyor. Sadece günü kurtarmak için kahramanca savaşıyoruz. Cebimizi de dolduruyoruz.
İtalya, İngiltere, İspanya’da futbol oynayanımız da… Dünyanın büyük ve sayılı maçlarında düdük çalanlarımız da… Avrupa Şampiyonu olanlarımız da… Dün kulüp başkanı, antrenörü iken, federasyon başkanı ve Milli takım hocası yapılanlar da…
HEP AYNI… BİZ BUYUZ ÖZETLE…
Sağlıklı ve esen kalın…