Antalya, bir sayfayı kapatırken başka bir sayfayı açmaya çalışıyor…
Sanat ve kültür, Antalya’nın geleceğini inşa edecek en sağlam taşıdır. Oysa bu sezon turizmin en yoğun günlerinde, Antalya Arkeoloji Müzesi kapılarını sessizce kapatırken kent, kültürel bir boşluğa doğru sürükleniyor. Turistler deniz–kum–güneş üçlüsünden fazlasını ararken, Antalyalılar da köklü miraslarına veda etmeye hazır değil.
Tam da bu noktada devreye giren Artconcept Sanat Fuarı, bir tesadüf değil; zorunlu bir çağrı. 24–27 Temmuz’da Cam Piramit’te gerçekleşecek bu organizasyon, modern ve çağdaş sanat eserlerini sezon ortasında şehrin kalbine taşıyarak turizm algısını dönüştürüyor. Sanatla desteklenen kültürel turizm, sadece ekonomik kazancı değil, Antalya’nın uluslararası imajını da derinleştiriyor.
Ancak tekil bir etkinlikten öteye geçebilmek için sürdürülebilir politikalar gerekiyor. Sanat fuarları, galeriler ve bireysel girişimler elbette hayati; ama Kültür Sanat asıl kıymetini, yerel yönetimlerin, odaların ve STK’ların ortak vizyonuyla kazanır. Antalya, “sadece tatil destinasyonu” algısından çıkıp, insanı besleyen bir kültür başkentine dönüşebilir—hem ziyaretçisine hem de kendi çocuklarına miras bırakacağı bir değer yaratabilir.
Bu vizyonu gerçeğe dönüştürecek en önemli adımlardan biri de, Antalya Valisi Sayın Hulusi Şahin’in sanata olan tutkulu desteği. Fuar davetiyesini büyük bir heyecanla takdim ettiğimiz Vali Şahin, “Antalya’ya kültürel zenginlik katacak her etkinliğe her zaman destek vereceğiz” sözüyle hemfikir olduğunu ilan etti. Bu açıklama, yalnızca bir nezaket jesti değil; kentin kültür politikalarının da mihenk taşı olmalı.
Vali Şahin’in desteği, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarına da güçlü bir sinyal gönderiyor: Sanatın ve kültürün sürdürülebilirliği için hep birlikte sorumluluk almalıyız. Kentsel dönüşüm, altyapı yatırımları ne kadar kritikse; müze restorasyonları, sanat arenalarının çoğaltılması ve genç kuşaklara sanat eğitimi sunulması da o oranda önem taşıyor.
Şimdi tam zamanı: Antalya’nın turizm sezonunun en coşkulu günlerinde, kültür ve sanatta örülen bu yeni dokuyu güçlendirmeli; yalnızca seyreden değil, katılan bir kitle yaratmalıyız. Günübirlik ziyaretçiye değil, Antalya’nın adını sanatla, tarih ve düşünceyle de eşleştirecek bir markaya ihtiyacımız var.
Güneşin altında eriyen hafızalar yerine, sanatla yoğrulan belleklere yer açalım. Turizmin ötesine uzanan bir Antalya hayal edin: Doğa tarihi müzesiyle, sanat festivalleriyle, genç yeteneklerin atölyeleriyle dolu. İşte o gün, bu kentin gerçek gücü—sahip olduğu kültürel derinlik—dünya sahnesinde gerçek bir cazibe merkezi haline gelecek.
Antalya artık sadece “gidilen” bir şehir değil, “yaşanan, düşlenen ve sanatla yeniden yazılan” bir şehir olma yolunda ilerlemeli.
Antalyalılar birkaç günlüğüne sanatla buluşmak için yaylalarından inmeli ve fuarı ziyaret etmeli, çocuklarına gezdirmeli, bu tür etkinlikleri şehre kazandırmalı diye düşünüyorum. Sürdürülebilir sanat etkinlikleri için, kent kimliği için Antalyalılar el ele vermeli.
Antalya’nın imajı; sadece deniz, kum ve güneş kombinasyonuna değil, sanatla inşa edilen vicdan ve vizyona dayanmalı. Bu “yeni yol”da hepimize büyük görev düşüyor. Turizmin kalbindeki bu yaz, sanatı kucaklayalım ve şehrimizin geleceğini birlikte tasarlayalım.