‘Antalyasporluyum’ dedi her zaman... Başı sıkışan yanına gitti hep ve Sedat başkan tüm yardımlarını karşılıksız sundu.

Hiçbir dönemde, gönülsüz ve kerhen görev kabul etmedi. Birilerinin payandası olmadı. Paravan başkanlık yapmadı, birilerinin gölge kabinesine baş yapılmadı...

Yıllardır, kendisine çok yakıştığı halde, ne yol gösterici bir kimliğe büründü, ne de kentin akil adamıyım diye caka sattı.

Son Dernek Genel kurulu hariç her kurula ya da toplantıya katıldı.

Üzüldüğü günü hissetti, çaresizlik içinde kıvranan yönetici arkadaşına, dostuna yardım etti.

Bir zamanlar ANTALYASPOR'un başkanıydı...

Neler neler oldu o yıllarda!

Sessizce, çözüm odaklı çalışmalarla kulübün girdaba düşmeden hedefe doğru yol almasında başrol oynadı.

Bugün, yine sıkıntıların büyüklüğünü gözler önüne sererek “çare üretilmezse kapıya kilit vurulacağını” duyurdu, vurguda bulundu...

Başkanlığı yürüttüğü günlerde, asla “ben” demezdi, “biz bir ekibiz” diye sözlerine başlardı...

O kadar çok insan vardı ki, içten içe başkan olabilmek için çabalayan...

Öylesine muhterislerdi ki!

Süslüydüler, laf cambazıydılar, hep önde olmak ve sürekli başta görünmek için mücadele verirlerdi.

Röportaj verme yarışına girenler, teknik direktör yanında poz vermek isteyenler, adını önce yazdırmak için yarışanlar vardı...

Dürüst arkadaşlarıyla el ele verdi, omuz omuza oldu.

Kimseyi de ötelemedi, dışlamadı.

Başarılı dönemleri yaşattı Antalyaspor'a.

Yönetim kadrosunun içinde bir çimento idi adeta!

Unutmadım!

Bana, "Hocam Antalyaspor'u marka değerine uygun giydirmeliyiz" demişti.

Dönemin en önemli giyim kuşam otoritesine gitmiştik ve birlikte söz almıştık.

O hafta Mardin deplasmanına gidecekti takım.

Örnek bir ekip görüntüsü ilk kez verilmişti.

Hatta İran'a turnuvaya giden A Genç takımımızı da tepeden tırnağa giydirmişti bu firma.

PAF Şampiyonu olduk.

Süper ligin en süperlerini yenerek zirvenin sahibi olmayı başardık.

Yetmişe yakın genç oyuncunun profesyonelliğe geçiş aşamasında önder idi.

Burak Yılmaz'ın Beşiktaş'a gideceği günlerdeki mesaisini hatırlamaktayım.

Mustafa Özkaya, Ali Can Tez, Erkam Reşmen, Fatih Arat, Salih Zafer Kurşunlu, Sinan Yitmez, Osman Çelik, Musa Nizam, Zeki Yıldırım, Fırat Arıkan, Timur Kosovalı, Gökhan Korkmaz, Atakan Camgöz, Şamil Ünal, Gökhan Yılmaz, Erman Öztürk, Ersin Keskin, Tunahan Bilgin, Enver Ekici, Hasan Efe ve daha onlarca yöre evladının futbol piyasasına ilk adımı atmasında bir baba gibi sorumluluk üstlendi.

Antrenmanları izlerdi.

Antrenörleri motive ederdi.

Sahanın çimini biçen, sulayan, malzemeyi yıkayan, kurutan malzemecinin ya da tedavilerde emek veren masörün, ilkeli dürüst her çalışanın gönlünü alırdı.

Amatörlerle birlikte olmayı severdi.

Kulüplere ziyarette bulunurdu.

Milli Eğitim okullarına iyi ilişkiler kurmak için gitmek vazgeçilmeziydi.

Antalyaspor'u okullara soktu, tüm yaştan öğrencilerle buluşturdu, kaynaştırdı.

Atkılar, formalar, şapkalar sokaktaki insanlar tarafından paylaşıldı.

Futbol Okul programlarını mükemmelleştirme amacıyla koşturdu.

Toplanan aidatlar o dönemde asla çarçur edilmedi.

Amatörlerin ayağına gitti, tesislerini kiraladı.

Seans, saat ödemelerini malzeme yardımı olarak sundu, eşofman, top, futbol ayakkabı armağanları ile taht kurdu gönüllere...

Kurumlara çim tohumu aldı, sahaların bakımının tam olarak yapılmasını sağladı.

Bir gün çaresizlik içinde yanına koştuğumu hatırlıyorum.

Antalyaspor, Bölgesel ligde şampiyonluk için final oynayacaktı.

"Başkanım evlatlara hediye olarak ne düşünelim" dedim.

Hemen boyunlarına çiçekler asalım, taçlandıralım onları diye gülümsedi.

Bu çocuklar kulüpte su içtiler ama oralet bile vermedik onlara dedim.

Kartını verdi, tüm oyuncularına, malzemeci, masör, çimci tüm emekçi ekibine birer çeyrek altın takarak jest yaptı...

Böylesi bir kılavuza kulak verilmeyecek de kime verilecek...

Antalyaspor'u yürekten ve karşılıksız sevenlere saygı ile duyurma görevimi yaptım.

Sağlıklı ve esen kalın...