Merhaba… Biz sanayi toplumu muyuz yoksa tarım mı?

Eskiden net olarak tarım toplumu idik ama son yıllarda ne denli çabaladığımızı, makine ve araç üretmek gibi kulvarlara girdiğimizi biliyoruz. Gerek var mı? Tartışılır. Bence güzel atılımlar. Doğru kullanıldığı ve yönetildiği taktirde ülkeyi taşıyacağı nokta kıymetli.

Artık ne kadar tarım toplumuyuz? Sanayi sektörünü ilerletebilmek için son yıllardaki çabalar da aşikâr. Ama biz bunların neresindeyiz? Biraz tarih penceresinden bakalım.

Türkiye'nin ekonomisi, Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük ölçüde tarıma dayanıyordu. 1923'te halkın büyük bir kısmı, hatta %80'den fazlası, çiftçilikle uğraşıyordu. Bu dönemde tarım, ekonomik üretimin yarısından fazlasını karşılıyordu. Sanayi ise oldukça zayıftı ve çoğunlukla küçük, geleneksel atölyelerden ibaretti. Şimdi yok olmaya yüz tuttular. Maalesef…

1929'daki Büyük Buhran, Türkiye'nin ekonomik stratejisini değiştirmesine neden oldu. Dünya genelindeki ekonomik kriz, dış ticaretin zorlaşmasıyla devletin ekonomiye daha fazla müdahale etmesini gerekli kıldı tabi. 1930'lu yıllar, devletçilik adı verilen bu yeni dönemin başlangıcı oldu. Devlet, sanayileşmeyi teşvik etmek için Sümerbank ve Etibank gibi kurumlar kurdu ve demir-çelik, tekstil ve şeker gibi temel sanayi dallarına yatırım yaptı. Bu dönem, sanayileşme için ilk önemli adımların atıldığı bir süreçti.

1960'lı yıllardan itibaren Türkiye, ekonomisini planlı bir şekilde büyütme kararı aldı. Bu dönemde kurulan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), beş yıllık kalkınma planları hazırlayarak sanayileşmeye yön verdi. Bu planlar sayesinde sanayinin ekonomideki payı arttı. Kentleşme hızlandı ve insanlar sanayide çalışmak için şehirlere göç etmeye başladı. Zaten tarımı bitme noktasına getiren de çevre felaketlerine sebep olan da bu hareketti.

1980'li yıllarda, benim de çocukluğumda şahit olduğum, Türkiye'nin ekonomisinde büyük bir dönüşüm yaşadık. “Serbest Piyasa Ekonomisi” kavramıyla tanıştık. Böylece devletin ekonomideki rolü azaldı ve özel sektör ön plana çıktı.

Günümüzde Türkiye ekonomisi, geçmişe göre çok daha sanayi odaklı ve çeşitlenmiş bir yapıya sahip. Sanayi sektörü, tarıma göre çok daha büyük bir paya sahip ve ihracatın büyük bir kısmını oluşturuyor. Tarım sektörü hala önemli olmakla birlikte, ekonomideki payı azalmış durumda. Tarım, daha çok modern ve teknoloji odaklı bir yapıya evriliyor.

Türkiye'nin tarımdan sanayiye geçişi, uzun ve aşamalı bir süreç oldu. Bu süreçte devletin teşvikleri, planlı kalkınma dönemleri ve serbest piyasa ekonomisine geçiş gibi önemli dönemeçler yaşandı. Geldiğimiz noktadan dönelim demiyorum. Var olanı kaybetmeyelim.

Zaten arada kalmış, hiçbir yere uyamamış, şahsına münhasır bir toplumuz. Ne tarım toplumu kalabilmişiz ne de sanayide geldiğimiz noktaya bir saygı görmüşüz. Peki, tarımı kaybedersek ne olur? İşte o zaman biteriz. Dünya, sanayi ile havasını, suyunu, doğasını, geleceğini kaybetmeye devam ediyor. Geriye dönüp baktığımızda tek çözümün tarıma, hibrit olmayan, hatta atalık tohuma dönmek, iklime dirençli tarım uygulamak, suyumuzu havamızı korumak için önlemler almak gerekiyor. Bugün yağmur suyu hasadı yaparak bile ne kadar sulama suyu kazanabiliriz bir düşünün? İnovasyon yenilik demek gelişim demek ise bunlar da inovasyon.

Tarımı küçümsemek seksenler doksanlardaki gibi havalı değil. Problemin ta kendisi.

Sağlıcakla ve sağduyuyla kalın, sevgiler…