Önceki yazımda devlet ile şirketin farkını şöyle bir paragrafla belirtmiştim. O paragrafı yazımın başına aynen tekrar koyuyorum.
Şirket ofistir, kasadır, masadır, CEO’dur, paradır, kârdır. Devlet ise vatandır topraktır, denizdir ırmaktır, dağdır ormandır. Devlet millettir, halktır, insandır, vatandaştır. Devlet gecekondudur, varoştur. Devlet sağlıktır, eğitimdir, tarımdır, hayvancılıktır. Devlet anadır, bacıdır, yaşlıdır, çocuktur, ailedir. Devlet tarihtir, coğrafyadır, dildir kültürdür. Şirket sermayenin merkezileştiği bir sermaye yönetim merkezi, devlet ise ulus egemenliğinin sınırlı süreli bir merkeze devridir.
Örneğin dili, tarihi, coğrafyayı şirket gibi nasıl yöneteceksiniz. Tarihi Osmanlıya döndürmek, dili Arapçalaştırmak, coğrafyayı yabancılara peşkeş çekmekse şirket yönetimi, milli kimliği kökünden kazıyabilirsiniz. Ama bunların maddi getirisi nedir, manevi götürüsü nedir?
Şirket kâr edecek para kazanacak diye ülkenizin en güzel sahillerini, en verimli ovalarınızı kültür ve tabiat varlıklarını yerleşime, yabancı sömürüye, havanızı suyunuzu kirleten sanayileşmeye açabilirsiniz. Ve en güzel dağlarınızı zehirli maden arayıcılarına peşkeş çekebilirsiniz.
Ama bir devlet bunların hiçbirini yapmaz. Para kazanacağım diye yerine yeniden konulamayacak olan ve gelecek kuşakların hakkı olan tarihinden, doğasından, kültür varlıklarından vazgeçmez. Devlet küresel şirketlerden ucuz şeker alacağım diye çiftçisine pancar, patates, pamuk, ayçiçeği ve daha pek çok ürünün üretimine kotalar veya yasaklar koymaz. İthalatla yabancı ülkelerin çiftçilerine destek vermek yerine kendi çiftçisine destek verir.
Fakat AKP başkanı R. Tayyip Erdoğan, Başkanlık sistemiyle daha doğrusu şirket yönetimine benzer bir sistemle, devletin daha iyi yönetileceği konusunda ısrar edince Türkiye’nin milliyetçi partisinin de kendisine destek vermesi ile olay halk oylamasına gitti. Halk 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra kurulan hükümetlerden ve yönetimlerden memnun değildi. Bu yüzden olmalı daha önce uygulanan ve bilinen bir sistem olmadığı halde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemine, belki çözüm olur düşüncesiyle referandumda evet dedi.
Fakat sonuçta, devlet şirketleşerek demokrasi, hak ve özgürlükler, tek adamın iki dudağı asına sıkışıp kalmış oldu. Yasama ve yargı da güçten düşerek yerini keyfi dayatmalara bırakacaktır. Halkın ne düşündüğü ne istediği de dikkate alınmayarak halkın doğasını korumak için yaptığı protesto yürüyüşleri kolluk kuvvetleri tarafından zor kullanarak önlenecektir.
İşte Antalya Müzesinin yıkımı da böyle bir dayatma olup halkın tepki ve direnişi dikkate alınmadan yıkım gerçekleştirilmiştir.
Bu karşılaştırmaları uzatmak ve her alana yaymak olanaklı ama gereksizdir diye düşünüyorum. Bunun yerine bu neden böyledir. Yani devleti niçin şirket gibi yönetmek ihtiyacı duyulmaktadır ve sonuç olarak TC devlet yönetimi bir şirket yönetimine dönüşmüş müdür, diye bir bakalım isterseniz.