Biz “Şehamettin Bey kim” deyince de “İlköğretim Müdürü, aynı zamanda Kaymakam vekilidir” dedi.
“Kaymakamı yok mu buranın” dedik... Yok, buraya kaymakam gelmez. Kaymakam tayin olur birkaç ay izin rapor idare eder, tayinini yeniden başka bir yere yaptırıp buraya hiç gelmeden gider. Şehamettin Bey iki senedir kaymakam vekili” dedi.
Çıkıp bir dolaşalım deyince Kahraman da bize katıldı. İlçenin bir tarafından bir tarafı 300 metreyi geçmiyordu. Sonbaharın kendisini iyice hissettirdiği serin bir eylül ikindisinde bu kısa mesafede birkaç kez gelip gittik. Kahraman bize, üç kahveden yerli halkın gittiği kahve ile jandarmaların gittiği kahveyi, PTT’yi fırını ve bakkalları gösterdi.
“Otel ve lokanta nerede” dedik;
“Otel lokanta yok. Otel de lokanta da kahve. Bakın üç tane bakkal var. Fırından ekmeğinizi alırsınız. Bakkaldan zeytin peynir alıp kahvede çayla yersiniz. Bakkalda konserve balık ve konserve dolma da vardır” dedi.
Dediği gibi fırından ekmek aldık, bakkaldan biraz zeytin peynir alıp kahveye geldik. Daha kapıdan girerken esmer, kemikli yapısıyla bize göre daha irice 25-26 yaşlarında bir şahsın bakışlarını üzerimizde bulduk. Yerinden kalkmadan “Gelin bakalım, gelin hele” dedi.
Bizim yeni mezun öğretmenler olduğumuzu anlamıştı. Belki Kahraman ve ilköğretim kâtibi de söz etmiş olabilir. Fakat zaten bu mevsimde buraya yeni gelen genç bir yabancının öğretmen olma olasılığı kesin gibiydi. (Ölümün Pençesinde Dört Yolcu) adlı kitabımdan
KARAYAZI =YALNIZLIK+GECE+KAR
En uzun düşlerde olsun
Bir benzerini görmediğim
Dişil bir GECE getirdiler.
Hiç yaşanmadık, sevgili, esmer…
Al bununla evlen dediler.
Esrik bir kadın oluyordu
Gözlerimi kapatınca gece…
Boğazlanıyordu sarı bir sıkıntı
Karanlığın rahminde.
Uçuk kaçık düşler görüyordum
Karanlık saçlarındır diye.
Sonra gecenin bir yerinden
Defterimi getirdiler…
Tanrının kaleminde
Mürekkebi bitmiş dediler.
Bir kurşun kalemle yetindiler.
Kara kalem yazdı, KARAYAZI
Kaderindir dediler. 12.04.1965 Zorova
(Yalnızlık. Gece ve Karlar) dan