Eskiden Antalya’da yaz gelince şehir ikiye ayrılırdı: Yaylaya çıkanlar ve deniz kenarına “oba” kuranlar. Biz yaylaya çıkmayanlardandık. Her yıl Mayıs sonunda ya da Haziran başında Konyaaltı ile Arapsuyu sahiline gider, ahşap, hasır ve kontrplaktan yapılmış obalarımızı kurardık.

Obalar 15–20 metrekarelik küçük yapılardı. Ne lüks vardı ne de gösteriş… Ama içinde deniz, gökyüzü, dostluk ve özgürlük vardı. Hali vakti yerinde olanlar belediyenin kiraya verdiği hazır obalardan tutardı; çoğumuzsa kendi elimizle yaptık. Çivi çakmayı, tahta kesmeyi, beton dökmeyi orada öğrendim. Herkes kendi obasının ustasıydı; babalar çalışır, biz çocuklar yardım eder, anneler mutfak köşesini hazır ederdi.

Haziran sıcağı bastı mı, deniz kenarı serin gelirdi. Sabah sekizde mayomuzu giyer, akşam büyükler eve dönene kadar oyun oynar, kitap okur, en çok da denize girerdik. Denizin tuzu, güneşin sıcaklığı, kumun kokusu… Hepsi birer çocukluk hatırası olarak kaldı. O günleri yaşayan herkes bilir: Her Antalyalının anılarında bir “oba yaşamı” vardır.

Konyaaltı sahilinde sıra sıra dizili obalar yaz boyunca küçük bir mahalleye dönüşürdü. Kiminin önünde tahta masa, kiminin yanında küçük bir fener olurdu. Akşamüstü güneş batarken herkes dışarı çıkar, sohbet ederdi. Deniz dalgalandığında obaların içi rüzgârla dolar, ama kimse şikâyet etmezdi. Çünkü o rüzgâr, Antalya’nın yaz kokusuydu.

Ekim başında söküm zamanı gelirdi. Tahtalar, çiviler, hasırlar toplanır, bir sonraki yıl tekrar kullanılmak üzere saklanırdı. O an biraz hüzünlü olurdu ama bilirdik ki bir yıl sonra aynı yerde, aynı dostlarla yine buluşacağız.

Bugün Konyaaltı sahili modern tesislerle, plajlarla dolu. Ama o obaların yerini hiçbir otel, hiçbir şezlong dolduramaz. Çünkü o obalar sadece yazlık değil, bir yaşam biçimiydi. Kıyının gerçekten halka ait olduğu, denizin bir zenginlik değil, bir paylaşım alanı olduğu günlerdi.

Belki bugün o günlerin izleri kalmadı; ama belleğimizde hâlâ o küçük ahşap obaların sesi var. Dalga vurdukça, çocuk kahkahasıyla karışan o ses hâlâ Konyaaltı sahilinde yankılanıyor.