Hepimiz cebimizde kredi kartı taşıyoruz. Marketten bakkala, internet alışverişinden faturaya kadar elimiz hep karta gidiyor. Kolay, pratik, güvenli… Ama bu kolaylığın görünmeyen bir faturası var. Hem esnaf ödüyor, hem tüketici.

İşletmelerin Sessiz Yükü

Bir kahveci düşünün. Bir fincan kahveyi 60 liraya satıyor. Müşteri kartla ödediğinde, bu 60 liranın bir kısmı işletmenin kasasına girmiyor. Çünkü her işlemden bankaya ve uluslararası ödeme ağlarına komisyon kesiliyor. Büyük zincirler bu oranı pazarlıkla düşürebilirken, küçük işletmelerin böyle bir şansı yok. Onlar için bu komisyon doğrudan kârın erimesi demek. Ya fiyatı artırıyorlar, ya da sessizce zarar ediyorlar.

Tüketicinin Gizli Faturası

Biz tüketiciler de başka bir cepheden aynı yükü taşıyoruz: yıllık kredi kartı aidatları. Türkiye’de yaklaşık 67 milyon kredi kartı var. Ortalama 250 liralık aidat hesaplandığında, ortaya yılda 16-17 milyar liralık bir toplam çıkıyor. Bazı kartlarda bu ücret 800 lirayı, hatta 1000 lirayı buluyor. Aidatsız kart hakkımız var ama bankalar kampanya ve avantajları aidatlı kartlara bağlıyor. Dolayısıyla yük yine bize kalıyor.

Toplam Fatura

İşletmelerin ödediği komisyonları da eklediğimizde, Türkiye’de tüketici ve esnafın sırtına binen yükün 20 milyar liranın çok üzerinde olduğu anlaşılıyor. Bir başka deyişle, alışverişlerde kullandığımız kartların bedelini hep birlikte ödüyoruz. Görünmez bir vergi gibi…

Kim Kazanıyor?

Küresel ödeme devleri Visa ve Mastercard, dünyanın en kârlı şirketleri arasında. Net kâr marjları %45 ile %55 arasında değişiyor. Bu oran, çoğu sanayi şirketinin hayal bile edemeyeceği bir düzey. Yani sistem öyle kurulmuş ki; kazanç daima büyük oyuncuların, yük ise daima tüketicilerin ve küçük işletmelerin sırtında.

Son Söz

Kartlar hayatımızı kolaylaştırıyor, inkâr edilemez. Ama bu kolaylığın ağır bir bedeli var. Fark etmeden her gün cebimizden çıkan milyarlar, tek bir soruyu sorduruyor: Bu düzen adil mi?