Şehir dışından misafirlerim geldi. Kemer tatili sonrası uğrayıp son iki günü beraber geçirmek istediler. Evi tarif edeceğim. Konum atayım dedim. Tuşlu telefon kullanıyormuş. Sen tarif et biz buluruz evi diye ısrar etti. Peki dedim. Başladım tarif etmeye.

-Siz şimdi neredesiniz?

-Bilmiyorum ki? Bir sürü bina var.

-Tamam etrafına bir bak ne var dikkat çeken? Okul, cami, heykel, anıt,..

-Yok abi, binalar var sadece.

-Denizi görüyor musun?

-Hayır.

-Güneş ne tarafınızda kalıyor?

-Güneş mi? Bir bakayım. Tam tepemde. Böyle sıcak mı olur arkadaş ya?..

Bir türlü yerini öğrenemiyorum ki, evi tarif edeyim.

-Geniş bir yol bul abi, oradan dümdüz ilerle. Büyük bir kütüphane, müze, anıt, tiyatro binası görene kadar ilerle. Görünce orada dur. Bana haber ver.

-Tamam dostum.

Bir müddet sonra tekrar arıyor.

-Ha, buldum. Burada bir AVM var.

-Adı ne?

-Antalya AVM.

-Oradan 200 metre sonra ışıklardan sola dön. Dümdüz devam et. Yaklaşık 1 km sonra büyük bir iş hanı var, oradan tekrar sola döneceksin.

Bizimki iş hanının oradaki dönüşü kaçırmış. Arıyor yine.

-Neredesin?

-Bilmiyorum ki? Solda Şok, yanında Bim, biraz ilerde A101, karşısında da Migros var.

-Başka bir şey yok mu etrafta?

-Var.

-Ne var?

-Tekel büfesi var?

Sinirlenmeye başlıyorum.

-Abi, biraz ilerle istersen. Mutlaka bir müzeye, anıta, önemli bir kişinin heykeline, kente dair bir simgeye, bir tiyatro ya da sinemaya rastlarsın. Biraz gayret göstersene.

Eşinin bağırış sesleri geliyor. ‘Bir akıllı telefon almadın, konum atsa iki dakikada bulurduk evi.’

Beni bırakıp eşine yanıt veriyor.

-Hanım, görmüyor musun? Ben müze, anıt, heykel, opera binası arıyorum. Kente dair bir simge bulsam tarif edecek kolayca.

Yenge oradan bağırıyor.

-Sanki Floransa’dasın, sanki Paris’tesin, burada ne gezer müze anıt, opera binası? Al işte market, büfe her taraf!..

Arkadaşımın sesi soluğu kesiliyor. Tabi ki ben de bozuluyorum biraz. Her taraf market büfe.

Yaklaşık bir buçuk saat böyle şehirde dolaşıp telefonla konuştuktan sonra arkadaşım ne dese beğenirsiniz.

-Dostum, bak burada bir tabela var. Ankara 470 km yazıyor. Zaten evi bulamıyoruz. Buradan basıp gideyim. Bir dahaki gelişte uğrarız sana da.

Arka plandan yengenin homurtuları geliyor. Kadın yerden göğe kadar haklı. Biz de biraz salağız galiba. Bir türlü anlaşamadık. Doğru tarifi veremedik. Ah bir müze, anıt, opera binası, sanat galerisi, tiyatro ya da sinema binasına rastlasaydı nasıl da tarif edecektim bak ona.

Mutfaktan sert sesler geliyor. Benim hanım da mutfakta bulaşıkları dövüyor sinirden.

Görüşemedik. Adam Ankara’ya döndü, iyi mi?

Bir süre evin içinde şaşkın şakın gezindikten sonra ‘biraz internete takılayım’ diye bilgisayarın başına oturuyorum. Ekranda ne göreyim?

“…Kentler, barındırdıkları değerler yoluyla kent kimliği kazanırlar.

Kent kimliği, kentin sürekliliğini sağlayan ayırt edici özelliklerdir.

Kent kültürünün ve kimliğinin canlandırılmasında ve korunmasında yerel yönetimlerin etkisi büyüktür…”

Akademik bir çalışmadan bir bölüm açık kalmış ekranda. Çocuğun ödeviyle ilgili olmalı. Çocuk dersine çalışmış. Ben de dersimi aldım.

Antalya kent kültürüne ve kimliğine ait biraz daha fazla işaret olsaydı acaba arkadaşım yolu bulabilir miydi? Ben de daha iyi tarif edebilir miydim? Bilemedim. Ama şu bir gerçek ki, kentlerimiz market ve büfelerden geçilmiyor.

Yazdıklarım bütün kentlerimiz için geçerli. Örneğin Samsun Liman kavşağına sarhoş taklidi yapan Levent Kırca heykeli çok yakışır. Yerel seçimler öncesi ilgililere bir hatırlatma yapalım. Özgün kent kimliğine dair daha çok iz ve işaret görmek istiyoruz. Sağlıcakla…