Çiftçi ailelerinin çocukları, özellikle 1980’li yıllarda büyüyenler çok iyi hatırlar; Tarım Kredi Kooperatifleri’ni (TKK). Üretim yapabilmek için ihtiyaç duyulan gübre, tohum, ilaç ya da nakit desteği, ilk olarak TKK’nın kapısı çalınarak temin edilirdi. Gerekli teminatlar verilir, sonra zamanı geldiğinde kooperatifin deposundan malzeme teslim alınırdı. Üretimin devamı bu yapılar sayesinde sağlanırdı.

O dönemde kooperatif müdürlerine “bankacı” lakabı takılırdı. Çünkü ellerindeki imkânlarla üreticinin elini rahatlatır, düşük faizli desteklerle çiftçiye can suyu olurlardı. Çiftçi, piyasadan daha uygun fiyatlarla girdi temin eder, hem üretimini sürdürür hem de borcunu çevirirdi.

Siyasiler de bu sistemin kıymetinin farkındaydı. Seçim dönemlerinde TKK borçlarının yapılandırılması ya da faizlerinin silinmesi klasik vaatler arasında yer alırdı. Hatta zaman zaman bu vaatler hayata geçirilir, çiftçinin biraz olsun nefes alması sağlanırdı. O yıllarda bizim köyde faaliyet gösteren TKK, köydeki tarımsal üretime ciddi destek verirdi.

Günümüze geldiğimizde ise bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız. Ülkenin en büyük ortaklık yapılarından biri olan Tarım Kredi Kooperatifleri, adeta dev bir holding görünümünde. Kuruluşun yönetim kademeleri, birden fazla maaş alan, tarımla doğrudan ilişkisi bulunmayan kişilerle dolu. Kooperatiflerin temel amacı olan “ortaklarına düşük maliyetli üretim girdileri sağlamak” ilkesi ise zaman zaman göz ardı ediliyor.

Piyasanın üzerinde fiyatla satılan gübreler, tohumlar ve diğer girdilerle, çiftçi artık üretim yapmaktan çok borç ödemekle meşgul hale geldi. Bu tabloyu izlemek, yıllarını bu yapının içinde geçirmiş biri için oldukça üzücü.

Şunu belirtmem gerekir ki; bu eleştiriler, samimiyetle çalışan, üretici lehine çaba harcayan personel ve yöneticileri kapsamıyor. Taşra teşkilatında hâlâ özveriyle çalışan birçok isim, piyasadan daha uygun fiyatlarla ürün tedarik etmek ve ortaklarına destek olmak için canla başla mücadele ediyor. Ancak bu çabalar, üst yönetimlerdeki yanlış uygulamalar ve çıkar ilişkileri nedeniyle çoğu zaman gölgede kalıyor.

Son dönemde Tarım Kredi Market adıyla kurulan perakende zincirler, kooperatif ürünlerinin doğrudan tüketiciyle buluşması açısından olumlu bir gelişme gibi görünse de, perde arkasında bazı soru işaretleri var. Ürün stoklarında fazlalıklar, siyasi baskılarla yapılan alımlar, bazı ürünlerin rafta beklemekten tüketilemez hale gelmesi gibi iddialar kulaktan kulağa dolaşıyor.

Ve akla şu soru geliyor: 40 yıllık kooperatif ortağı Ali Amca, Tarım Kredi Market’ten neden tüm tüketicilerle aynı fiyattan alışveriş yapmak zorunda? O ürün zaten onun emeğiyle, onun katkısıyla orada değil mi? Kooperatif ortağının, kendi marketinden alışveriş yaparken bir ayrıcalığı, bir avantajı olması gerekmez mi?

Dünyanın birçok yerinde çiftçi kooperatif markaları, toplumun gözünde yüksek kalite ve güvenilirlik simgesidir. Bizde ise bu güven giderek zedeleniyor. Kooperatifin kooperatif gibi yönetilmesi, üreticinin ve ortağın hakkını koruması, geçmişin mirasını geleceğe taşımak için hayati önem taşıyor.

Aksi halde çiftçiyi temsil etmesi gereken yapı, çiftçiden kopmuş bir şirketten ibaret hale gelir.

“Kooperatifin ruhu, ortaklarının alın teridir. O ruh kaybolursa geriye sadece tabela kalır.”