Bir gün her insan kendine sormalı: Ben ne yapıyorum? Sahi biz ne yapıyoruz? Hepimiz bir yol tutturmuş, dolu dizgin ilerliyoruz. Bazılarımız nereye gittiğinin farkında bile değil. Yokuş aşağı uçuruma doğru yuvarlanıyoruz. Bazılarımız sele kapılmış gidiyoruz. Bazılarımız heveslerimizin peşinde.

Bazılarımız birinin ya da birilerinin peşinde koşuşturup duruyoruz. Başımıza neler geldiğinin ya da nelere yol açtığımızın farkında bile değiliz. Birilerinin cehennemi, birilerinin oyuncağı, birilerinin kölesi mi olmuşuz? Araçlarımız amaç mı olmuş bilemiyoruz. Anlayamıyoruz. Anlamı kaybetmişiz sanki.
Bir yerde bir şeylerle uğraşıyorsunuz. Başkalarıyla iletişim ve etkileşim halindesiniz. Bazı davranışlar sergiliyorsunuz. Her davranışınız, her sözünüz, duruşunuz hatta bir bakışınız bile çevrenizdeki insanlarda etki yaratıyor. Üzülüyorlar, seviniyorlar, korkuyorlar, motive oluyorlar, küsüyorlar, kızıyorlar. Sonra o etkiyi sırtlayıp gidiyorlar. Kendi çevrelerinde bazı davranışlar sergiliyorlar ve bu dalgalar halinde yayılıyor.
Kelebek etkisi kavramını duymayan yoktur. Bu kavram, dünyanın herhangi bir noktasında bir kelebeğin kanadını çırpmasıyla çevresinde yarattığı hava akımının dalgalar halinde yayılarak dünyanın uzak bir köşesinde büyük bir fırtınaya yol açabileceğini ifade eden bir fenomendir.
Her etkileşim aslında enerji alışverişinden ibarettir. Olumlu ya da olumsuz olmasına göre davranışlarınızla yansıttığınız enerji birçok iyiliğe ya da kötülüğe yol açabilir. Yaptığımız işler iyilik ve kötülük kavramlarını ortaya çıkarıyorsa bunun üzerinde düşünme zorunluluğumuz vardır. Hem de derin derin düşünmeliyiz. İşte tam burada kendimize dönüp ‘Ben ne yapıyorum?’ diye sormamız gerekiyor.
Yansıttığımız enerjinin olumlu sonuçlara ve dolayısıyla iyiliğe yol açmasını sağlamak zorundayız. Tabi ki, gerçek anlamda bir insan olmak istiyorsak. Örneğin, bir işin başındasınız ve birlikte çalıştığınız insanları daha fazla çalıştırmak, işin verimliliğini artırmak için sürekli baskı yapıyorsunuz. Bazen onları yaşamından bezdiriyorsunuz. Onların duygu durumlarını göz ardı ediyorsunuz. Özel durumlarını, yeterliliklerini, yeteneklerini, eğitimlerini, eğilimlerini umursamıyorsunuz. Bazı günler ortalığı toz duman ediyorsunuz. Bağırıp çağırıp insanların morallerini bozuyorsunuz. Onlar da ‘Kelebek Etkisi’ prensibine göre sizden aldığı olumsuz enerjiyi ilk buldukları kişilerin başından aşağıya boşaltacaklar. Ondan sonrası meçhul. Kelebek etkisi kim bilir nerede fırtınaya ve felakete yol açacak? Akla hayale gelmeyecek kriminal olaylara kadar uzanabileceğini tahmin edemezsiniz. Mutsuzluk çoğalarak yayılacak. Ve sizin bütün bunlardan haberiniz yok. Ya da umurunuzda değil. İki halde de bu bir felaket. Ve sorumlusu suçlusu sizden başkası değil.
Buradaki özneyi devlet mekanizmasında bir yere amir, memur ya da başka bir yetkili ile değiştirelim. Bu durumda felaketler çok yönlü ve daha yıkıcı olacaktır. Hem emrinde çalışanlar hem de hizmet alan iş sahipleri zarar görecektir. Hem de sistem sorgulanarak vicdan ve güven duyguları yıpranacaktır.
En yetkili makamların; belediye başkanlarından, valilerden, yargıçlardan, bakanlardan cumhurbaşkanına kadar iktidar sahipleri yapmış oldukları davranışlarla yarattıkları etkilerin ne kadar yıkıcı sonuçları olabileceğini düşünmek zorundalar. Kendilerini kontrol edip davranışlarına bir çeki düzen vermeliler.
Sözün özü; her meslek, konum ve makamda olanlar bunu düşünmeli. Kendi kendine ‘Ben ne yapıyorum?’ diye sormalı. Hem de her gün. Sağlıcakla…