Liyakatsizliğin, İhmalkârlığın ve Denetimsizliğin Gölgesinde Kalan Bir Yaşam Mücadelesi
4 Kişilik bir aile tam da tüm tablolarda idealize edilen, anne, baba, bir kız, bir erkek evlat. Anne baba gençti, çocuklar küçüktü önlerinde koca bir hayat ve umutlar vardı.
Ama artık yok.
Peki neden?
Liyakatsizlik, para tamahı, sorumsuzluk, ihmal, denetimsizlik, suç ve ceza kavramlarının muğlaklaşması daha pek çok faktör bir araya gelip bir aileyi yok etti.
Bu her yerde her an olabilecek bir birleşim, çünkü artık düzen böyle. İşe alırken çok çalışacak, hakkını aramayacak, fazla bilmese de olur, dediğimi yapacak, sigortasını yatırmasam da sorun olmayacak diye düşünen patronlar, ben her işi yaparım diyen kendine mesnetsiz güvenen çalışanlar, sorumluluk bilincinden uzak bir çalışma hayatı, kuralları ve denetimi olmayan bir iş düzeni… Buna daha pek çok madde ekleyebiliriz. Maalesef ülkemizin gerçeği. Hiçbir iş kolunda çalışan tanımlanmıyor, kurallar belirlenmiyor, bizim Ahmet amcanın kızı, oğlu diye tanıdıkla işe alınıyor, hamili kart yakinimdir hep iş görüyor.
Neyse biz gelelim bir ailenin makus talihine, her şey İstanbul’da vukuu buluyor ama aynı sorun Antalya’da ya da Muğla’da ya da Diyarbakır’da ‘da olabilirdi ya da oluyor ama duymuyoruzdur.
Bazen görmezden gelinen, bazen istenmeyen, bazen de varlıkları bir tek ilaç firmalarının pazarlama sunumlarında anılan kadar değersiz kabul edilen… ama yine de yaşayan, nefes alan, hareket eden bir aileydiler: dört kişilik bir aile soyadları da bu hikayeyi traji komik hale getiren Böcek ailesi.
Ama onların kaderi, birkaç kişinin aldığı yanlış kararlar, birilerinin yapmadığı denetimler ve bazı insanların sorumluluğu unuttuğu bir an yüzünden değişti. Hem de geri dönüşü olmayan bir şekilde.
Otelin içindeki “küçük” hatalar bir aileyi yok etti
Otel sahibi birkaç haftadır masrafları kısma derdindeydi. Otelin kimyasal ilaçlamasını kaliteli firmalar yerine, en ucuz teklif veren, ancak hiçbir yetkinliği olmayan bir ekibe yaptırmakta sakınca görmedi. Kar hırsı, liyakatin üstünü örten en güçlü şeylerden biriydi. “Nasıl olsa iş görür” mantığı, bir kez daha hayat memat meselelerinin üzerini örttü.
İlaçlama ekibi geldiğinde ne doz hesaplandı ne uygulanacak kimyasalın toksik etkisi değerlendirildi. Eğitim yoktu, bilgi yoktu, sorumluluk bilinci hiç yoktu. Bu eksiklikler, bazen insanın sağlığını, bazen doğayı, bazen de küçücük canlıların yaşamını tehdit eder; kimse farkına varmaz.
Çünkü görmeyen, bilmeyen ve denetlemeyen için hiçbir şey olmaz.
Ama birileri her zaman bedelini öder.
Odadaki kilitli kapılar, dışarıdaki boş koltuklar
Böcek ailesinin son günü, otelde sıradan bir gün gibi başladı. Otel resepsiyon görevlisi, ilaçlama sırasında “kapıları açık bırakın” diye uyarılmıştı. Fakat o, aceleyle öğle yemeğine yetişmek için kapıları kilitleyip çıkmayı tercih etti. “Ne olacak ki” diye düşünmüştü. Birkaç dakika sonra geri dönerdi nasılsa.
Ama o birkaç dakika, bir aile için koca bir ömrün sonuydu.
İçeri sıkılan yoğun kimyasal odadan çıkamadıkları için dışarıya taşamadı bile. Küçücük bir mekânda, nefes alamaz hâlde kaldılar. Kaçamadılar. Kimse onları fark etmedi. Zaten kimse onları hiç fark etmiyordu.
Resepsiyon görevlisi yemek sırasında arkadaşlarıyla sohbet ederken, o odada dört küçük canlı, acı içinde ölüyordu. Çünkü o görevli, işini ciddiye almamıştı. Çünkü otel yönetimi, nitelikli personelden tasarruf etmişti. Çünkü ilaçlama firması gerekli eğitimi vermemişti. Çünkü denetim mekanizmaları kağıt üzerinde bırakılmıştı.
Ve hiçbir şey... gerçekten hiçbir şey... tesadüf değildi.
Liyakatsizlik
İhmalkârlık
Denetimsizlik kimseyi ayırmaz.
Sorumluluk almamak, en kırılganlardan başlar, en güçlüleri bile yavaş yavaş çürütür.
Bu olay kader ağlarını ördü gibi görünse de, aslında çok büyük bir çöküşün sembolü…
Mesleki yetersizliğin, aceleciliğin, sorumsuzluğun ve kontrolsüzlüğün hayatımızı örten sessiz ağı.
Otel sahibinin maliyet hesabı, bir ailenin hayatına mal olabiliyor, Bolu Kartalkaya’daki yangın faciasını hatırlarsınız işte daha küçük ölçeklisi ama aynısı…
Bu ülkemizde sık sık yaşanan ama görünmez olduğu için önemsenmeyen, ta ki bir trajedi olana kadar kimsenin müdahale etmediği bir düzenin aynasıdır.
Ucuz ilaçlama firması seçmek, eğitimsiz personel çalıştırmak, denetim yapmamak, kapıyı kilitleyip gitmek… Bütün bunlar sadece “hata” değildir. Bunlar, insanların doğruları önemsemediği, görev bilincini unuttuğu, en temel yaşam hakkının hafife alındığı bir düzendir.
Ve bu düzen, bir gün hepimizin kapısını çalabilir.
Bu sessiz trajedi bize ne anlatıyor?
• Liyakat yoksa, yaşam güvende değildir.
• Denetim yoksa, hatalar kader olur.
• Sorumluluk yoksa, en savunmasız olanlar yok olur.
• İhmalkâr davranışlar zincirlendiğinde sonuç her zaman acıdır.
Bu olay, bir otelde yaşanmış küçük bir ayrıntı gibi görünse de, aslında ülkenin dört bir yanında her gün karşımıza çıkan sorumsuzluk zincirinin bir halkasıdır.
Ve halkalar kopmadan, zincir değişmez.
Soru artık şudur:
Kaç can daha kaybolacak, kaç acı daha yaşanacak, kaç ihmal daha görmezden gelinecek?
Sessiz kalmayalım, sorgulayalım, talep edelim.
Çünkü bir gün, bu hataların bedelini hep birlikte ödeyebiliriz.