Merhaba,
Değişimin, dönüşümün, ölümün, ayrılığın, hasretin mevsimindeyiz. Güz denmiş hazan denmiş sonbahara, kışın başlangıcında şairlere ilham vermiş. Toprak ananın yenilenmek için hazırlık yaptığı bir süreçte yapraklar renk renk süslemiş caddeleri. Sonbaharın kızıl kahverengi tonları yeşille, sarıyla bezenerek düşmüş anne kucağı toprağa.
Hazan, sonbahar kelimesin eş anlamlısı olup ayrılık mevsimini işaret eder sanki. Şairler şiirlerini sonbaharla süslerken, yazarlar ayrılıkları anlatır hazan mevsiminde.
Eski Türkçe kü- kökünden evrilen güz ise beklemektir aslında. Bir tohumun sonbaharda toprak anayla buluşup, baharı beklemesi gibi…
Hüznü herkeste farklı olan sonbaharla birlikte, aşırı sıcaktan bunalmış hayatlarımız biraz nefes alırken, ülkemizde okulların, meclisin, mahkemelerin açıldığı zamanlar sonbahar ayları. Tatil rehavetini daha üzerinden atamayan çocukların sabahın köründe okula gitmeye başladığı zamanların başlangıcı sonbahar.
Yağmurların başladığı, toprağın suyu depoladığı zaman sonbahar demek istiyorum ama nerede o eski sonbaharlar sorusu beynimin içinde dönüyor. Ormanlarımızın çoğunun yandığı, yakıldığı ve buna seyirci kalındığı zor zamanlardan geçtik ve halen geçiyoruz. İçinde ki ağustos böceği kozasından, filizlenmek için bekleyen tohumuna kadar her şeyiyle yanan ormanlarımızdan geriye, yanmış toprak görüntüleri kaldı. Yanmadığı için sevinemeyen birçok canlı evsiz, doğa ana çıplak kaldı! Kısacası yağmurlarımızda bir daha dönmemek üzere yeşil diyarlara gittiler!
Bu yıl sonbaharla birlikte ne kadar yağmur alır ülkemiz bilmiyorum ama yanlışlıkla havada çarpışan içi su dolu bulutlar bazen bir yıllık yağmuru bir günde yeryüzüne bırakarak, insanın eliyle yok ettiği bu düzende özellikle ekonomisi olmayan insanların hayatlarını zorluyor. Yiyecekten barınmaya uzanan uzun soluklu çizgide hazan hüznüyle geliyor, güz beklentisiyle ve sonbahar kuraklığıyla. Yiyeceğin bol olması gereken ülkemizde sistemsiz yönetimler yüzünden tüm geleceğimiz yok olurken, sonbaharın hüznü artık kaygıyla eşdeğer oldu doğduğumuz topraklarda!
Hazanın hüznünde kötülüğü yapan kadar izleyeninde suçlu olduğu zamanlarda yine bir sonbahar telaşında evler. Eskisi gibi olmasa da baştan aşağıya temizlenen evler, okul hazırlığı, kışlık kıyafetlerin yavaş yavaş dolaptan çıkarılması derken bir koşturmaca sonbahar. Ama nerede o eski anneler değil mi? Turşu bidonları, evi saran tarhana kokusu, balkonda güneşle buluşan salça. Annelerin bitmeyen kış hazırlığıyla süslenen sonbaharlarda kışa hazırlık yapılan evlerin güzelliğini özledim desem, hem de kocaman bir hüzünle. Zili çaldığında yemek kokusuyla açılan kapıları özlemek gibi bir şey artık anne evinin tarih raflarında yerini alan hikayeleri. Aslında geçmişe duyduğumuz özlem gibi sonbahar, hiç bitmeyecek olan!
Ayakkabı, çanta aman da montum eskimiş derken moda denen sürü politikasının peşine takılıp elinde avucunda ne varsa vermek, kredi kartı yüzünden evde hapis olmak demek artık sonbahar. Ayağını yorganına göre uzatamadığın zamanlarda fakir olduğunu hatırlayıp evde örgü örüp çay içmek demek sonbahar. Artık eskisi gibi komşu da yok zaten, kimse kimsenin kapısını çalmadığı zamanlarda 21. Yüzyıl yalnızlığında yaşamak artık sonbaharları. Kimsen kalmadığı için yapay zekayla sohbet ettiğin, sosyal medya başında mesaj beklediğin zamanlar kuzey yarımkürede beklenen sonbahar.
Keşkeyle başlayan sözcükleri sevmeyen yanımla yazıyorum kimi zaman. Keşke sonbahar yapraklarının her biri dünyaya neşe ve huzur getirse, keşke sonbaharın renkleri hazan rüzgarıyla buluşup dünyayı huzurlu bir yere çevirse bir sihirbazın yaptığı gibi. Abra kadabra dese sihirbaz ve bütün ağaçlar yerine gelse mesela, 17 yıl toprak altında yaşayan ağustos böceği yanmasa toprağın derinlerinde biraz çalıp söylese sonbaharda. Keşke çocuklar gece karanlığında kalkmasa okula gitmek için 2016 yılında kaldırılan kış saati zaman ayarlaması yeniden başlasa…
Hazan mevsiminde, yazın son demleri sonbaharda, güz mevsimi tadında yaşamanız dileğiyle…
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…