Bir zamanlar Antalya’da 29 Ekim sabahları Cumhuriyet Meydanı’ndan yükselen trampet sesleriyle uyanırdık. Askerlerin, öğrencilerin ve bandoların sesi denize karışır, şehir kırmızı-beyaz bir bayrama dönüşürdü.

29 Ekim sabahları Antalya’da başka bir heyecan olurdu. Daha gün doğmadan, Cumhuriyet Meydanı’nın etrafı dolmaya başlardı. Askerî birlikler sıraya dizilir, okullar kortejler halinde gelir, bando provasına başlardı. O trampet sesleri, çocukluğumuzun en güzel müziğiydi.

Biz, Cumhuriyet’in çocuklarıydık. Okulda “Onuncu Yıl Marşı”nı söylerken göğsümüz kabarır, ellerimizdeki küçük bayrakları hiç bırakmazdık. O gün sadece bir bayram değildi; bir milletin yeniden doğuşunu kutladığımız gündü. Cumhuriyet Meydanı’ndaki geçit törenlerini hâlâ hatırlıyorum. Askerlerin dimdik yürüyüşü, öğrencilerin ellerinde kırmızı-beyaz bayraklarla geçtiği o anlar, meydanı dolduran alkışlar… O coşku, o inanç, o birlik duygusu bambaşkaydı.

Akşam olduğunda sıra fener alayına gelirdi. Cumhuriyet Meydanı’ndan başlayan o büyük yürüyüş, Şarampol Caddesi’nden geçer, Güllük Caddesi’ni dolaşır, yine meydanda son bulurdu. Ellerimizde meşaleler, marşlar söyleyerek yürürdük. “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa!” diye haykırırken sesimiz kısılır, ama kimse durmazdı. Antalya o gece, denizden esen rüzgârla birlikte bayrak denizine dönüşürdü. O zamanlar kimse “kutlama yapalım mı” diye sormazdı; zaten hepimiz o kutlamanın içindeydik.

Cumhuriyet, bizim için bir yaşam biçimiydi. Bir öğretmenin başı dik yürümesi, bir köylü çocuğunun doktor olma hayaliydi. Biz o değerlere inanarak büyüdük. Belki bugün aynı heyecanla törenlere katılan çocuk sayısı azaldı; belki o bandoların sesi artık her mahallede duyulmuyor. Ama o inanç hâlâ içimizde yaşıyor.

Çünkü Cumhuriyet, geleceğin de teminatıdır. Atatürk’ün “Cumhuriyet, düşüncesi hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” sözü boşuna söylenmedi. Biz, o neslin mirasçılarıyız. Belki “Cumhuriyet çocuklarının son kuşağıyız” ama Cumhuriyet’in sonu değiliz.

Biz, Cumhuriyet’in yeniden doğuşunun ilk halkasıyız. Ve o fener alayının meşaleleri hâlâ elimizde yanıyor.