Ah şu Antalya’nın sıcaklığı dostlar…
Havaya bakıyorsun sıcaklık 40’ı geçmiş oluyor bazen hissedilen 50 derece de oluyor da farkına çok geç varıyorsun.
Beyaz tenliler pembeye, pembeler kırmızıya, kırmızılar da adeta morarmış bir domatese dönüyor. Gölgelik bulmak gerekiyor yoksa bir bakmışsın kızarmaktan tenin yanıyor.
Balkon demirine dayanayım desen elin yanıyor, arabaya bindin mi direksiyon tutulmaz, her yer fırın gibi.
Klimalar son ayarda çalışıyor ama elektrik faturasını düşününce, o serinlik bile insanın içini yakıyor.
Bunları bir kenara atıp o Akdeniz’in buz gibi sularında yüzmek ya da suyun içine öylesine girip oturmak… Tüm dert sıkıntı bir an da bitiyor, güneş varmış yokmuş hiç kimsenin umurunda olmuyor.
Denizin o tuzlu, ferahlatıcı kokusunun nazik dokunuşu hepimize yeter be arkadaş.
Güneşin sıcaklığına karşı bir merhem gibi… Suyun altında aç gözünü balıkları izle… Bırak o dalgalar seni hafifçe sallasın. Tüm yorgunluğunu alsın.
O an anlıyorsun ki, Antalya'da yaşamanın tüm zorluklarına, o yakıcı sıcaklara rağmen, denizin varlığı eşsiz bir nimet.
Antalya'nın sıcağı bir imtihan, ama denizi de bir lütuf.