Parti üyesi olduğum günden beri, örgütümüzün büyümesi, halkın her kesiminden insanın bu çatı altında yer alması için çalıştım.

1987’den bugüne yüzlerce kişiyi üye yaptım. Aralarında iş bulmasına aracılık ettiklerim, siyasete adım atmasına destek olduklarım, dostlarımın çocukları var. O yıllarda yan yana yürüdüğümüz kimi isimlerin evlatları bugün siyasetin içinde. Bu, kuşaklar arası bağ açısından gurur verici olabilir. Ancak işin bir başka yüzü var ki, beni yıllardır düşündürüyor, son dönemde ise ürkütüyor.

Örgüt seçimlerine baktığımda, üyelerimizin önemli bir kısmının belediyelerde çalışanlar veya yakın çevrelerinden oluştuğunu görüyorum. Kimi doğrudan memur, kimi taşeron işçi, kimi şirket elemanı, kimi ise belediye ile iş yapan esnaf… Elbette belediyelerde çalışanların da siyasete katılma hakkı var. Ama tabloya bütün olarak baktığımızda, bu durumun yarattığı riskleri konuşmak zorundayız.

Çünkü böyle bir yapı, partimizin tabanını tek tip hale getiriyor. Belediye ile bağı olmayan, sokaktan, esnaftan, çiftçiden, işçiden, öğrenciden gelen üyelerin sayısı azalıyor. O zaman parti, halkın tamamını temsil eden geniş bir aile olmaktan çıkıp, belediye kadrolarının doğal uzantısına dönüşüyor. Bu, hem karar alma süreçlerinde hem de seçimlerde dengeyi bozuyor.

Daha da önemlisi, belediye ile doğrudan bağı olan üyeler, çoğu zaman yönetimi eleştirmekte çekingen davranıyor. Eleştiri kültürü zayıflıyor, iç denetim mekanizmaları işlemez hale geliyor. Böyle bir örgütte, yanlış gidişatın düzeltilmesi daha zor hale gelir. Çünkü kimse kendi ekmeğini tehlikeye atmak istemez.

Bu yapı, örgüt seçimlerinde de adaletsizlik riskini artırıyor. Belediye çevresinden gelen blok oylar, aday belirlemede belirleyici oluyor. Yıllarca partide emek vermiş ama belediye ile bağı olmayan üyeler, çoğu zaman hak ettiği temsili bulamıyor. Bunun sonucunda parti içi motivasyon düşüyor, kırgınlıklar büyüyor.

Halkın partisi olmanın yolu, halkın her kesiminden üye bulmaktan geçer. Belediyelerde çalışanlar elbette bu ailede yer almalı, ama bu aile sadece onlardan ibaret olmamalı. Üyelik çeşitliliğini korumak, hem demokrasiye hem de partimizin geleceğine yapılacak en büyük hizmettir.

Parti içi demokrasinin güvencesi, özgür iradeyle kullanılan oylardır. Örgüt seçimleri, çıkar ilişkilerinin değil, inanç ve liyakatin yarıştığı süreçler olmalıdır. Unutmayalım ki kongre salonunda atılan her oy, yalnızca il veya ilçe yönetimini değil, bu partinin yarınlarını da belirler. Gelin, kişisel bağları ve belediye bağlantılarını bir kenara bırakıp, sandığa vicdanımızla, partimize olan sevdamızla girelim. Çünkü CHP, bir belediye kadrosu değil; bu ülkenin tüm yurttaşlarının umudu olmak zorunda.