Merhaba,

Yaz aylarında nüfusu daha da artan Antalya’nın artık yürünemez hale gelen sokaklarının sesi olarak, ağaçsızlıktan nefes alınamayan havasından ve inşaat gürültüsünden sinirleri bozulan, kaldırımları işgal edilmesinden dolayı mutsuz olan herkes adına yazıyorum bu satırları. Kentimizin her geçen gün orantısız bir şekilde aldığı göç, yabancı yerleşimi ve sığınmacılarla birlikte aldı başını gidiyor. Yaya kaldırımında bile dur kalk şeklinde yürümek ayrı zorken trafik ise kornalar eşliğinde tam bir keşmekeş…

Önüne geçilemeyecek ve durdurulamayacak hale gelen birbirinden uyumsuz, farklı kültürlerin dengesizliği ile çarpık bir şekilde yeniden dizayn edilmeye çalışılan kentimizde yaşanan göç dalgasının en belirgin ve üzücü yanını Kaleiçi sokaklarında görmek mümkün.

Antalya’nın incisi Kaleiçi sokaklarından gelen müziğin ve eğlencenin kimi zaman insan sınırlarını zorladığı anlara birde gecenin bir yarısı zorla masanıza gelip çiçek, mendil, tespih, boncuk ve kalem satmaya çalışan çocuklar eklendi. Bu çocuk satıcıların çoğunluğunu doğudan göçle gelenler ve ne yazık ki sığınmacıların çocukları oluşturuyor. Türkçe bilmeden kendi dilleriyle yanınıza sakince yaklaşıp satmaya çalıştığı ürünü resmen ağzınızın içine sokarak ısrarla siz alana kadar yanınızdan gitmeyen bu çocuklar yarınlarda ülkemizin başına büyük sorunlar açacak gibi görünüyorlar. Gecenin bir yarısı çıplak ayakla, ağzı burnu kir içinde çalışan çocuklara kızmıyorum. Bu çocukları yarınları düşünmeden dünyaya getiren, çalıştıran büyüklerine ve bu uyumsuz göçü durdurmayanlara kızıyorum!

Masanıza sakız gibi yapışan ve elindekini satmadan yanıma gelme diyen birilerinin etkisiyle, korkuyla yaşayan gece çocuklarını izledim. Nasıl mı?

Eğer dil bilmeyen satıcı çocuklardan alışveriş yaparsanız, koşarak ara sokaklara dalıyor. Parayı orada bekleyen aile bireylerinden birine verip yeni bir masanın başına musallat olmaya gidiyor. Bazı işletmeler ve insanlar tarafından kimi zaman sözle, kimi zaman fiziki olarak itilip kakılan bu çocukların yaşadıklarının gelecekte psikolojileri üzerinde yarattığı travmayı düşünebiliyor musunuz? Günümüzün hırsızları, katilleri durduk yere türemiyorlar… Sevgisiz büyüyen insanlar sevgiyle büyüyen insanlara zarar veriyorlar. Bu zararı isteyerek verdiklerini asla düşünmüyorum, eğitimsizliğin psikolojik sorunlarla buluşmasından kaynaklanıyor. Hele bir de kendi kültüründen koparılıp başka bir kültürün içine enjekte edilmişsen durum daha da vahim.

Ülkelerin sınırları varsa kentlerin de sınırları var. Bu sınırlar iyi korunmalı. Kentlerin dokusunu güzelleştirmek ve daha medeni hale getirmek yerine çöplüğe dönüşen bir kentin inşa edilmesine neden olan her şeyden uzak durulmalı. Göç olmasa bu kadar inşaatı neden yapsınlar değil mi? Her şey arz ve talep meselesi. Uganda’dan bile göç alan ülkemizde yaşamak için seçtikleri yeri kendilerine benzetmek isteyen insanlara dur diyecek kurallar olmalı. Ya bir kentin, ülkenin kurallarına uyarsın ya da kendi bildiğin yerde istediğin gibi yaşarsın…

Kaleiçi bir zamanlar hanutçu denen garip bir meslekle mücadele verirken son yıllarda onun yerini mafyalaşmış midyeciler ve uyku saatinde sokaklarda malzeme satan çocuklar aldı. Kaleiçi’nin her adımında kolluk kuvvetleri varken bir kişi bile bu çocuklara dur demezken onları çalıştıran ailelerine de bir yaptırım uygulanmıyor. Bugün yaşananlara önemsiz gözüyle bakanlar bu uyumsuz göç sorunu yüzünden kendi halklarının zor zamanlar geçirdiğini, geçireceğini ne zaman anlayacaklar acaba?

Antalya’da yaşayıp daha Kaleiçi’ne inmeyen insanlar tanıdım hayatımda. Kendi konfor alanından çıkmayan, sadece kendi hayatının düzeninden sorumlu olduğunu zanneden insanlar var bu hayatta. Ama bu sorunlar bir gün daha çok büyüyecek, konfor alanınız yok olacak ve benim bugün size yazdıklarımdan çoğuna şahit olacaksınız. Bir akşam serinliğinde Saat Kulesi’nden Kaleiçi’ne inen sokaklarda yürüyün. Kendi gözlerinizle görün orada yaşanan insanlık dramını. Yerlerde sürünen çocuklar ve onları dilenmek için kullanan kadınlar. İnsanların paçasına yapışan çocuklar ve bu manzarayı göre göre yanlarından sessizce geçen kolluk görevlileri. Bir kentin anatomisinin bozulması!

Uyumsuz göçe bir an önce son verilmeli… Çocukların çalıştırılmasına izin veren aileler gereken cezai işlemlere tabi tutulmalı. Önce kendi insanın huzurunu öne çıkaran bir güvenlik yapılanması uygulanmalı. Göçle gelen göçle gider ama bizim gidecek başka bir yerimiz yok.

Güzel günlerde huzurla yaşamak için, doğamıza, ilkelerimize, ülkemizin aydınlık insanlarına sahip çıkalım. Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…